Ana Sayfa Hesabınız Yazı Ekleyin FAN ART FRP - RPG
J.R.R.Tolkien Kitaplar Galeri Biz Kimiz
Ãœye ol Ãœye giriÅŸi
Yazı aramak istediğiniz
Sitede 14 ziyaretçi, 0 kullanıcı var.
Oturum Aç
Takma isim

Parola

Henüz bir hesabınız yok mu? Yeni bir tane yaratabilirsiniz. Kayıtlı bir kullanıcı olarak tema yöneticisi, yorum yönetimi ve kendi adınızla yazı girişi gibi imkanlardan faydalanabileceksiniz.

Seçenekler
· Ana Sayfa
· Yazı Gönderin
· İstatistikler
· Bizi Tanıtın
· Forum
· Yükle
· En iyiler
· Linkler
· Hesabınız

YÃœZÃœKLERÄ°N EFENDÄ°SÄ°

J.R.R.Tolkien
Hayatı, eserleri, kronoloji, röportaj, resimler...

Kitaplar
Özetler, kapak örnekleri, incelemeler...

Resim Galerisi
Sanatçılara göre sınıflandırılmış 100'lerce resim...




Önceki Yazılar
Mart 21, 2013 - 08:08:57
· Kızıl Yolculuk (1)

Kasım 07, 2012 - 16:17:32
· BitmemiÅŸ Öyküler Çıktı (10)

Kasım 07, 2012 - 16:00:58
· Rohan ve Türk BenzerliÄŸi Ãœzerine (0)

Kasım 07, 2012 - 15:56:46
· Hobbit Fragmanları (0)

Aralık 21, 2011 - 08:18:56
· Hobbit Trailer (0)

Ekim 10, 2011 - 10:09:41
· Orta Dünya Tarihi: Kayıp Yol ve DiÄŸer Yazılar (2) (0)

Haziran 13, 2011 - 10:37:47
· Orta Dünya Tarihi: Kayıp Yol ve DiÄŸer Yazılar (1) (5)

Haziran 13, 2011 - 10:34:53
· Hobbit Vizyon Tarihleri ve Isimleri Açıklandı! (0)

Haziran 13, 2011 - 10:18:39
· Oyun Fikirleri (2)

Aralık 03, 2010 - 08:08:20
· BBC Tolkien röportajı (0)

Kasım 22, 2010 - 11:15:26
· The Hobbit icin Gazete Ilani (2)

Ekim 22, 2010 - 11:31:19
· Hobbit oyuncuları (10)

Ekim 13, 2010 - 09:27:41
· Yüzüklerin Efendisi'nin Sırrı Ne? (2)

Haziran 02, 2010 - 07:54:36
· HOBBÄ°T TEHLÄ°KEDE (4)

Nisan 06, 2010 - 09:13:39
· Muhiddin-i Arabi'nin Eserleriyle Lotr ve Silmirallion'a Bakın (5)

Nisan 06, 2010 - 09:13:33
· Gölgelerin İçinden (0)

Ocak 19, 2010 - 08:58:13
· Born of Hope. LOTR Fan Filmi (11)

Ocak 08, 2010 - 15:45:13
· Hobbit'le Ä°lgili Bazı Sorular (0)

Ocak 08, 2010 - 15:44:59
· Mucizeler Savaşı (6)

Ocak 08, 2010 - 15:44:38
· LOTR Filmlerindeki Sinir Bozucu Sahneler (18)


Eski Yazılar

LOTR: €DION – BÖLÜM VI – EJDERİN TAHAMMÜLÜ
Yayınlanma tarihi Kasım 18, 2002 - 10:13:26 Gönderen Ringmaster

> GENEL / Yüzüklerin Efendisi BerilacBolger göndermiş "Not: Bu yazı devam niteliğindedir.


€DION – BÖLÜM VI – EJDERİN TAHAMMÜLÜ


Yedi gündür yürüyorlardı tarlaların arasındaki ufak patikalardan Kuzeye doğru. Laciam Ormanından çıktıktan sonra kar yoktu ama hava iyice soğumuştu. Ağaçlar iyice seyrekleşmişti ve bunu fırsat bilen rüzgar otlaklar boyunca dilediği gibi oyunlar oynuyordu. Bazen küçük bir köyün hanında, bazen de bir ağaç dibinde konaklıyorlardı soğuk gecelerde. İlk dört gün deli gibi yağmur yağmasına rağmen son üç gündür gökyüzünde bir tek bulut bile yoktu. Yağmur, Laciam Ormanına tatile gelirdi ve bu yüzden oradan hiç ayrılmak istemezdi. Aian, Berilac'ın yanında olmasından çok memnundu. Aian'ın kama dersleri devam ederken Berilac ise tedirginliğini saklayamıyordu.
Sürekli "Umarım kamanı kullanmana gerek kalmaz" diyordu Berilac.


Sekizinci günün sabahı kapşonlarını takıp ana yoldan yürümeye başladıklarında Elcir'e iyice yaklaşmışlardı. Yolun kenarlarında sıra sıra küçük evler dizilmişti. Evler genelde çok bakımsız ve dokununca yıkılacakmış gibi görünüyordu. Yol kalabalıklaşmaya başlamıştı ama hiç kimse birbiri ile ilgilenmiyordu. Buranın insanları en az hava kadar soğuktu.
Yoldan şehre doğru ilerledikçe evlerin sayısında da gözle görünür bir artış meydana gelmişti. Harabe gibi görünen evlerin arasından tek tük bakımlı evler göze çarpıyordu. Yoldaki insan sayısı giderek artıyor ve bunların çoğunluğunu ya dilenciler ya da tüccarlar oluşturuyordu.
Aian şehrin büyüklüğü karşısında kendini çok küçük ve önemsiz hissetmeye başlamıştı. Sanki sürekli kayboluyor, yönünü bulduğunda ise tekrar kayboluyordu. Büyük bir girdabın içindeki ufak bir dal parçasıydı Aian.
Bakımlı evlerin sayısı artarken yan yollar da oluşmaya başlamıştı. Sokaklar daha belirgin hale geliyordu ve kalabalık daha da kalabalıklaşıyordu. Şimdiden Solvit'de ki kalabalığı geçmişti. Bulutsuz gökyüzündeki güçsüz güneşe bakan Aian öğlen vaktinin geldiğini anladı. Anlamasına yardımcı olan diğer bir etken de midesiydi. Hala yürüyorlardı ve şehir bitmek bilmiyordu. Bu şehirdeki insanları Aian, çirkin binalar yığınının içinde kaybolmuş insanlar olarak yorumlamıştı.
İleride kocaman bir duvar fark etti Aian. Yüksekliği Laciam Ormanındaki ağaçları bile geçen duvarın iki ucu görünmüyordu ve binaları uzun bir kılıç gibi kesmişti.
"O ilerideki duvar ne?" dedi Aian Berilac'a kararmış duvarı parmağıyla göstererek.
"Elcir şehrinin duvarları" dedi Berilac, "Büyük bir şehir değil mi?"
"Evet, çok büyük..." dedi Aian sıkıntıyla, "Peki duvarın arkasında ne var?"
"Elcir tabii ki..." dedi Berilac gülümseyerek.
"Ne?! Peki biz saatlerdir hangi şehirde yürüyoruz?" dedi Aian şaşkınlıkla.
"Duvarların arkasında gerçek Elcir şehri var" dedi Berilac, "Şehir o kadar büyüdü ki duvarları dar geldi ve taştı. Duvarların içinde evler çok pahalı, bu yüzden parası olmayan ama ısrarla bu şehirde yaşamak isteyen insanlar duvarların çevresinde neredeyse Elcir kadar büyük bir şehir kurdular"
"Ama paralı veya parasız, bu insanlar neden burada yaşamak için ısrarlılar" diye sordu Aian, "Bence burası tam anlamıyla bir kazan. Kaynıyor ve hiç kimsenin umurunda değil..."
"Bazıları için neden para, bazıları için hareket, bazıları için macera, çok az bir kısım içinse Kral" dedi Berilac.
"Kral mı? Burada kral mı var?" diye sordu Aian merakla.
"Evet, Antronia Kralı IV. Vlamanir burada yaşıyor" dedi Berilac.
Duvarlar gittikçe büyüdü ve en sonunda Elcir şehrinin Güney kapısına ulaştılar. Kapı ağzına kadar açıktı ve yanlarında bir düzine görevli bekliyordu. Aslında kendi aralarında sohbet ediyorlardı ve geçenlere bakmıyorlardı bile. Şehir çok kalabalıktı ve bu da kontrolü zorlaştırıyordu. Hatta şehrin dört ana kapısının haricinde duvarlarda yüzlerce küçük delik açılmış ve bu delikler sürekli suçlular veya kapılara yürümeye üşenen insanlar tarafından kullanılıyordu.
Sorunsuz bir şekilde şehre girdiler Aian ile Berilac. Duvarın içindeki şehir, dışarıda ki şehire göre gözle görünür bir şekilde daha temiz ve bakımlıydı. Evler ve sokaklar belli bir düzen içerisinde sivri Antronia mimarisini yansıtıyordu. Yol, Elcir Kalesi'nin silüetine doğru dümdüz gidiyordu. Şehrin duvarları tam bir çember olacak şekilde tasarlanmış ve eşit aralıklı dört kapısından dümdüz ilerleyen dört anayol Kale'ye ulaşıyordu. Elcir Kalesi büyük ve haşmetliydi. İnsana sürekli izleniyor hissini uyandırıyordu. Aslına bakılırsa bu his şehirde sadece Aian'ın içinde uyanmıştı çünkü Elcir Kalesi artık sadece sevimli bir sembol gibiydi. IV. Vlamanir kalesinden dışarı hiç çıkmazdı. Aynı şekilde babası ve onun babası da kaleden hiç dışarı çıkmamıştı. İnsanlar için sadece bir kralın olması yeterliydi, bunca kalabalığın içinde yaşam savaşı verirken bir de onunla uğraşamazlardı. Törenler veya kutlamalar sadece sarayın içinde olurdu. Taht kavgaları, savaşlar, isyanlar gibi olguları unutalı çok olmuştu Antronia.
Şehrin koruma görevlileri bile sadece sembolik görevlilerdi çünkü ne bir yere rapor veriyor ne de rapor ediliyorlardı. Buna rağmen çok saygı duyulurdu onlara Elcir'de çünkü hiç birşey yapmadan iyi para kazanıyorlardı. Bu nedenden dolayı ailelerin çoğu, çocuklarını küçük yaşta saraya gönderir ancak pek azı çocuklarının başarısına şahit olurdu. Koruma görevlileri bu fazla talepten dolayı ince elenip sık dokunarak seçilirdi ve hemen hemen hepsi çok zeki ve yetenekli olurlardı. Aynı zamanda çoğu öğrencinin yarıda bıraktığı çok zor bir eğitimden geçerlerdi. Ancak bu eğitimlerin kullanılmayacak olmasının hiçbir önemi yoktu. Nasıl olsa parası iyiydi ve tek yapmaları gereken aylak aylak dolaşmalarıydı. Çok az bir ihtimalle savaş çıksa bile bu görevliler, aldıkları iyi eğitimin neticesinde kısa sürede düzenli ve kaliteli bir ordu kurabiliyorlardı. Bu şekilde Antronia'nın ek bir orduya gereksinimi yoktu.
Aian ve Berilac akşam saatlerinde ancak bulabilmişlerdi Ejderin Tahammülü'nü. Bu dört katlı han, şehrin geneli gibi büyük ve kalabalıktı. Koyu kahverengi desenlerle süslenmiş hana ağır bira kokusu ve kalın bir duman tabakası hakimdi. Dumanın koyu yeşil bir kokusu vardı. Köşede çalan bir grup müzisyen seslerini duyurmaya çalışıyor ama kalabalıktan dolayı kendi şarkılarını bile zor duyuyorlardı. Garson kızlar etrafta koşuştururken maruz kaldıkları tacizleri görmezden geliyorlardı. Aian ve Berilac boş bir masa bulup yemek söylediler. İkisi de çok acıkmıştı çünkü sabahtan beri hiç birşey yememişlerdi. Kapşonları takılı bir şekilde yemeklerini yerken Berilac dikkatlice çevreyi izliyordu.
"Åžu Rogen ne zaman bizimle buluÅŸacak?" diye sordu Aian.
"Bizi beklemesi gerekiyordu burada" dedi Berilac, "Belki bir işi çıkmıştır, nasıl olsa bu gece burada kalacağız"
"Paran var mı peki, yakışıklı?" diye buğulu bir kadın sesi duydu arkasından Berilac.
Arkasını döndüğünde esmer, yarı çıplak ve çok güzel bir kadın gördü. Kadın, çekik gözlerine sürdüğü sürmelerin arkasından delici gözlerle bakıyordu Berilac'a.
"Şeyy..." dedi Berilac, "Var sanırım... Neden? Oda çok mu pahalı?"
"Normalde hayır ama şu anda bütün odalarımız dolu" dedi kadın, "İki kat para verirsen yakışıklım odalardan birini boşaltıyoruz"
"Birini odasından etmek istemem" dedi Berilac utangaçlıkla.
"Sen etmezsen başkası edecek tatlım" dedi kadın.
Aian, kadının kendisi ile hiç ilgilenmemesine sinir olmuştu. Kadın Berilac'a yiyecek gibi bakıyordu. Kadın göz ucuyla Aian'a baktıktan sonra Berilac'a dönerek,
"Anladığım kadarıyla yalnız değilsin..." dedi gülümseyerek, "ama burada çok hoş kızlarım var ve seni bu sıskadan daha mutlu edebilirler canım"
Berilac hızla ayağa kalkarak, "yanlış anladınız hanımefendi, o benim kızım" dedi.
Aian'ın yüzü sinirinden saçları gibi kıpkırmızı olmuştu. Bu yapışkan kadın nasıl böyle birşey düşünürdü! Aradaki yaş farkı hiç birşey ifade etmiyordu kadın için anlaşılan. Aian bu yılışığın mesleğini fazla merak etmiyordu. Aian kapşonunu geriye atarak kadına öfke dolu bakışları fırlattı.
"Gel baba" dedi Aian toparlanarak, "BaÅŸka biryer buluruz kalacak"
Kadın Aian'ı bir süre dikkatlice inceledikten sonra "Bir odayı ayarlayacağım sizin için" dedi bozulmuş bir sesle ve daha sonra anlamsız bir kahkaha attı.
Berilac kadına sırıtarak bakarken Aian'ın ciddi bakışlarını fark etti ve ciddileşerek,
"Teşekkür ederiz" dedi öksürerek.
"Pek eşyanız yok gördüğüm kadarıyla" dedi yarı çıplak kadın imalı bir ses tonuyla, "buralardan da değilsiniz anlaşılan..."
"Evet, eşyamız yok" dedi Aian ciddiyetle, "ve izin verirseniz dinlenmek istiyoruz" diye kestirip attı.
Kadın suratını asarak onlara biraz beklemelerini söyledi. Yaklaşık onbeş dakika sonra gelerek Aian ve Berilac'ı odalarına çıkardı. Berilac kadından içecek birşeyler istedi. Aian kapıyı kapatırken kadının Berilac'a göz kırptığını fark etti.
"Ne yapışkan kadın!" dedi Aian sinirle.
"Hmm... Ne? Ah! Evet, bence de..." dedi Berilac.
Bir süre odada öylece oturduktan sonra kapı çaldı.
"Kimdir?" dedi Berilac.
"Bira istemişsiniz" dedi kapının arkasındaki ses.
Aian o anda oturduğu yerden fırladı. Kalp atışlarını durdurabilseydi daha düzgün konuşabilecekti.
"Bu ses..." dedi heyecanla.
Berilac Aian'ın neden bu kadar heyecanlandığını anlayamamıştı. Aian koşarak kapıya doğru ilerledi. İçinden "Umarım odur" kelimelerini tekrarlayıp duruyordu ve kapıyı açtı.
"Aian?" dedi şaşkınlıkla Till.
"Till! Ah Till!" diye bağırdı Aian gözyaşlarına hakim olamayarak.
"Aian!" dedi Till ve elindeki bira tepsisini yere düşürdü. Bardaklar büyük bir gürültüyle parçalanırken ikisi de nefes almakta zorlanarak birbirlerine baktılar uzunca. Berilac ise merakla koşarak kapıya geldi.
"Till... seni öldü sanmıştım" dedi Aian.
"Ben de seni... nerelerdeydin?" dedi Till ve Aian'a sarıldı.
"Çok uzun hikaye..." diyerek gülmeye başladı Aian. Aslında hem gülüyor hem de ağlıyordu. Till'e iyice sarılmış, onu bırakmak istemiyordu. Sanki bıraktığı anda yine kaybolacakmış gibi geliyordu Aian'a. "Hayal mi görüyorum?" diye tekrar baktı Till'e. Hayal değildi. Karşısındaki gerçekten de Till'di. Anıları aklına geldi Aian'ın. Birlikte balık tutmaları, kırlarda koşturmaları, tarlada çalışmaları... Aian Till'i sinirlendirmeye bayılırdı.
Till ise gözlerini Aian'ın yanaklarına dayamış ağlıyordu.
"Sen ölmemişsin..." diyebildi Till hıçkırarak.
"Sen de ölmemişsin" dedi Aian, "Seni çok özledim"
"Ben de..."
Uzun uzun birbirlerine sarıldılar. Sessizliği bozan kalp atışları sayesinde anlaşıyorlardı. İkisi de ne soru sorabiliyordu ne de başlarına gelenleri anlatabiliyorlardı.
"Demek ÅŸu meÅŸhur Till sensin..." dedi Berilac.
Till Berilac'ı ilk kez fark etmişti.
"İyi akşamlar bayım, siz kimsiniz?" dedi Till.
"O Berilac" dedi Aian, "benim babam"
"Baban mı? O ölmemiş miydi?" diye sordu Till şaşkınlıkla.
"Çok uzun bir hikaye Till" dedi Aian, "Sen de demek kurtuldun yangından"
"Bir yere ayrılmayın" dedi Till aceleyle, "İşim biter bitmez geliyorum..."
Till hızla kırılmış cam parçalarını topladı ve koridor boyunca koştu. Köşeyi dönerken "Sakın bir yere ayrılmayın!" diye tekrarladı.
Aian kapıyı kapattıktan sonra kendini yatağın üzerine bıraktı.
"İnanabiliyor musun Berilac, o ölmemiş" dedi kahkahalar atarak.
"Hayat işte böyle şaşırtıcı Aian" dedi Berilac.
"Peki buraya nasıl gelmiş acaba..." diye sesli düşündü Aian. O kadar mutluydu ki Aian, annesini bulmak için bir ümit doğmuştu içine. Bu kadar ümitsiz olmaya gerek yok diye düşündü. İçinde bir güç ve var olma amacı giderek büyüdü. Gülümseyerek tavanı izliyordu ve hala inanamıyordu Till'in yaşadığına. Bu büyük şehirde karşılaşmalarının ihtimalini düşündükçe Aian daha da şaşırıyordu.
"Annemi kurtaracağız, değil mi Berilac?" dedi Aian.
"Gücümüz yettikçe bundan vazgeçmeyeceğiz" dedi Berilac ve bir sandalyeye oturarak pencereden dışarıyı izlemeye başladı.
O sırada kapı çaldı ve Aian mutlulukla kapıya doğru koştu.
"Till, seni çok özledim" diyerek kapıyı açtı Aian ancak karşısında gördüğü kişi Till değil uzun sarı saçlı, çekik gözlü bir Umbaslıydı.
Umbaslı Aian'a güçlü bir tokat attıktan sonra bıçağını boğazına dayadı. Aian neye uğradığını şaşırmıştı. Umbaslı Aian'ı kolundan tutarak ters çevirdi ve "Evet efendim, sanırım bunlar..." dedi.
Berilac Umbaslının sesini duyar duymaz oturduğu yerden sıçradı ancak Umbaslının keskin bıçağını Aian'ın boğazında olduğunu görünce dondu kaldı. Kendi kılıcı ve Aian'ın kaması masanın üzerinde duruyordu.
"Aklından bile geçirme" dedi Umbaslı Berilac'a tuhaf aksanıyla.
Aian beynindeki uyuşma hissini tekrar yaşadı ama bu sefer çok daha az hissediyordu. Aian, ona yöneltilen ve daha önce bayılmasına neden olan gücün ağırlığını boynunda asılı olan Laciam Ormanının hediyesine geçtiğini anladı çünkü kolye giderek ağırlaşıyordu. Eğer kolye olmasaydı Aian çoktan bayılmıştı.
İçeri iki tane daha Umbaslı girdi. Biri Berilac'ın ellerini arkadan bağladı diğeri de silahları aldı. Aian'a bıçak tutan Umbaslı diğerlerinden ipi isteyerek Aian'ın da ellerini arkadan bağladı. Daha sonra ikisininde ağızlarına da kirli bez parçaları sıkıştırarak bağladılar. Koridora çıktıklarında Aian, Solvit'de gördüğü Zaa müridini gördü.
"Başka kim olabilirdi ki..." diye düşündü Aian.
Drilig'in yanında aşağıda Berilac'a sarkan yılışık kadın duruyordu.
"Bunlar tanımınıza uyuyor" dedi kadın, "Dediğiniz gibi hemen size gelip haber verdim. Param nerede?"
"Tamam kadın!" dedi Drilig ve belindeki bir keseyi kadına verdi, "Muhtemelen bunlar onlar, al paranı ve git"
"Daha önce de dediğim gibi arka merdivenden inin" dedi kadın, "Müşterilerimin şüphelenmesini istemiyorum. Bilirsiniz, buralarda adınız çıkarsa-"
"Tamam dedik ya kadın! Kes sesini!" diye öfke dolu gözlerle kadına baktı. Drilig'in ay ışığı beyazlığının içinde hapsolmuş ufak gözbebekleri kadının düzgün vücudunda dolaşırken kadın korkarak yavaşça geri adım attı.
"Vazgeçtim!" dedi Drilig Umbaslılara pis bir sırıtışla dönerek, "Bunu da bağlayın, o da bizimle geliyor"
Kadın "Hayır!" demeye kalmadan Umbaslılardan biri kadının yüzüne çok feci bir şekilde yumruk attı. Kadın bayıldı ve elleri hızlı bir şekilde bağlandı.
"Dediği gibi arka merdivenden çıkalım" dedi Drilig yan gözle Aian'a bakarak.
Aian'ın içindeki öfke, kristal kolye sayesinde bastırılabiliyordu. Arka merdivenden hanın karanlık arka sokağına çıktılar. Aşağıda üstü ve yanları kapalı bir arabanın yanında iki Umbaslı daha bekliyordu. Apar topar arabanın arkasına atılıktan sonra bekleyen iki Umbaslıdan biri Aian ve Berilac ile birlikte arabanın arka tarafına bindi. Bir Umbaslı da arabayı kullanıyordu. Diğerleri ve Drilig atlarıyla arabaya eşlik ediyorlardı. Yılışık kadının baygın vücudu ise Berilac'ın hemen yanındaydı. Aian nereye gittiklerini bilmiyordu ama muhtemelen o karanlık büyücüye götürülüyorlardı. Till'i düşündü Aian. Onu bulmuşken yine kaybetmişti. Ümitlendiği için kendisine kızıyordu. Berilac ise arabadaki Umbaslıya çaktırmadan bağlarını çözmeye çalışıyordu. Gayet iyi gidiyordu ki bunu fark eden Umbaslı kamasının arkasıyla Berilac'ın kafasına vurarak onu bayılttı. Aian öfkeyle ileri doğru sıçrasa da Umbaslının tehdit dolu bakışlarıyla sakinleşti.
Uzun bir süre karanlıkta ilerlediler. Berilac yavaş yavaş kendine gelmeye başlamıştı. Umbaslı adam ise uyukluyordu. Aian'la göz göze geldiklerinde çaresizliklerini bakışlarıyla birbirlerine anlatıyorlardı. Berilac ısrarla ellerini bağlayan ipi çözmeye çalışıyordu, Aian'ın ise umrunda değildi.
Kadın yavaş yavaş uyandı ve etrafına bakındı. Konumunu anlayınca bağırmaya çalıştı ama ağzındaki bez parçası sayesinde sadece bulanık sesler duyuldu. Kadın olduğu yerde debeleniyordu. Tatlı uykusundan uyanan Umbaslı adam gayet sakin bir şekilde kadına doğru gülümser bir ifadeyle yaklaştı. Kadın Umbaslının bakışlarındaki anlamı çözünce debelenmekten vazgeçerek korku dolu gözlerle titremeye başladı. Adam kamasının keskin ucunu kadına göstererek sırıtıyordu.
"Seninle ilgilenme vakti geldi" dedi Umbaslı bir eliyle de uzun sarı saçlarını geriye atarak.
Kadın korkuyla başını "Hayır!" anlamıyla sallıyordu. Umbaslı, kamasını kadının terli vücudunda gezdirirken kadının bacakları havayla bir kavgaya girişti.
"Ölmek istemiyorsan debelenmeyi bırak" dedi Umbaslı.
Sakinleşmek zorunda kalan kadının gözyaşları yanaklarından süzülüyordu. Umbaslı adam, kadının göğsünde bağlı olan ip gibi kıyafeti yavaşça kesti.
"Sessiz olursan, ben de nazik olmaya çalışırım" dedi Umbaslı pantolonunu çözerken.
Aian artık bu manzarayı daha fazla izlememek için başını çevirdi. Kadına acıyordu ama o yılışık onları yakalatmıştı. Bu yüzden de çok da umurunda değildi. Sadece böyle birşeyin gözünün önünde olmasından rahatsızlık duymuştu.
Bir anda Drilig'in bağıran sesiyle birlikte araba aniden durdu. Arabanın içindeki Umbaslı ne olduğunu merak ederek toplarlanıp arabadan aşağıya atladı. Dışarıdan Aian'ın anlayamadığı konuşma sesleri geliyordu. Berilac ip çözme çalışmalarını hızlandırmıştı. Kadın ise rahat bir nefes almıştı ama sakinleşmesi için bir neden olmadığını da biliyordu.
O sırada Drilig'in sesini duydular.
"Alın bu takipçiyi diğerlerinin yanına atın!" diye bağırdı Drilig, "Uyuz atını da salın gitsin"
Umbaslılardan biri elleri kolları bağlanmış birini sürükleyerek arabanın arkasına getirdi. Aian, arabaya atılan kişinin Till olduğunu görünce gözlerine inanamadı. Üstü başı toz toprak olmuş Till'in yüzünün çoğu morluklar içindeydi. Aian yarı baygın Till'in burada ne işi olduğunu merak etti ama cevabını da biliyordu. Muhtemelen Aian ile Berilac'ın kaçırıldığını görmüş ve onları takip etmeye çalışmıştı. Aian, Till'in başından kan aktığını görünce bir süre nefes alamadı ve deli gözlerle ona bakmaya başladı. Till baygın gözlerle Aian'a özür dilercesine baktıktan sonra bayıldı. Drilig arabanın arkasından gecenin içinde parlayan gözleriyle yolcuları inceledi. Kadının üstsüz halini görünce Drilig'in yüzünde bir öfke dalgası gelip geçti. Yola çıkmadan önce Drilig ve Umbaslı arasında kadın yüzünden bir tartışma yaşandı. Umbaslı adam asık bir suratla arabaya bindiğinde Aian, adamın çenesinin morarmış olduğunu gördü.
Aian tüm düşüncelerini Till'e yoğunlaştırmıştı. Aian'ın yüzünden ölebilirdi ve şimdiden kendini bağışlayamıyordu. Onun yüzünden bu hale gelmişti Till, çok kan kaybediyordu.
Hava aydınlanana kadar sessizlik içinde ilerlediler. Umbaslı, kadını rahat bırakmaya karar vermişti. Bu kararında Drilig'in çenesinde yarattığı morluğun büyük etkisi olmalıydı. Aian ne yöne gittiklerini göremiyordu. Zaten görse bile büyük olasılıkla anlamayacaktı nereye gittiklerini. Ufak bir mola verdikten sonra yola devam ettiler. Aslında mola sadece Drilig ve Umbaslılar için geçerliydi. Diğerleri arabanın arkasında sessizce beklediler. Till hala ayılamamıştı ama en azından kafasından akan kan durmuştu.
Aydınlık yerini yavaşça karanlığa teslim ettiğinde araba durdu. Drilig arabanın arkasından kafasını uzatarak Umbaslıya, "Daha hala altına işeyen yok mu?" diye kahkahalar atarak sordu ve sonra aniden ciddileşerek "İndir dördünü de, mola verme vakti geldi... Bir şeyler yesinler" dedi.
Umbaslının dürtüklemeleriyle ayılan Till, Aian'a merak dolu gözlerle baktı. Aian ise bakışlarını çevirdi çünkü çok utanıyordu. Belki de kendisinin yüzünden herkes ölecekti. Umbaslı ayağıyla Till'e kalkmasını söyledi. Teker teker arabadan indiler. Bir koruluğun içindeydiler. Hava soğuktu ama bütün yıldızlar ve ay ışığı sanki ısınmalarına yardımcı oluyordu. Aian toplam beş tane Umbaslı olduğunu gördü. Hepsi birbirlerinin aynısıydılar. Bir de Drilig vardı ve o yanan gözleri...
Arabanın yakınında bir yerde ateş yaktılar. Tutsakların elleri ve ağızları hala sıkıca bağlıydı. Umbaslılar huysuz atları ağaçlara bağladılar. Berilac sakince Umbaslıları izlerken Aian da öfke dolu bakışlarla Drilig'i izliyordu. Koruluğu yanında ufak bir su birikintisi vardı ve ay ışığının gölgesi karanlık suyun dalgalarında süzülüyordu. Havanın soğuk olmasına rağmen üstünü çıkartan Drilig, tedirgin bir şekilde çevreye bakıyordu. Drilig'in tedirgin olmasında atların huysuzlanmasının da etkisi büyüktü. Dazlak kafasındaki kırmızı boyalar gölgelerin içindeki gölgeler gibi derin karanlığa gömülüyorlardı. Kahverengi deri pantolonunun yanlarında iri çapraz dikişler, belinden ayak bileğine kadar iniyordu.
Huzursuzca havayı koklayan Drilig, "Bu mola kısa sürecek" dedi, "O yüzden bir an önce yemekleri bitirin... Atun'a daha çok var, hızlı olmalıyız"
Tutsakları ateşin yanında yan yana dizdiler. Umbaslılar ise tam karşılarında oturuyorlardı. Bir Umbaslı da arabadan çıkardığı içi su dolu büyük kabın içine bir yandan sebzeler atıyor bir yandan da söyleniyordu.
"Uzun zamandır et yemedik!" dedi Umbaslı sitemle.
Bunun üzerine Drilig ayakta sadece çevreyi izlemeye devam etti. Aian da artık Drilig'i değil çevresini izliyordu. Silahlarının arabanın ön tarafında olduğunu fark etti. Daha sonra Till ile göz göze geldiler. Till hala merakla kafasını "neden?" diye sallıyordu cevap bulamayacağını bilse de. Umbaslılar aç gözlerle sessizce ağlamakta olan çıplak kadını izliyorlardı. Kadının altında sacede bir deri parçası vardı ve o da güçlükle duruyordu yerinde. Drilig ise bu manzaralara tamamen sırtını dönmüş karanlığın içindeki sesleri dinliyordu. Aian ile Drilig arasında ateş ve üzerinde de kaynayan kazan vardı. Kazandan çıkan dumanların ardındaki Zaa müridinin kafasından başlayan kırmızı dövmeler ensesinden kaslı sırtına doğru iniyordu. Dumanlar kırmızı şekilleri bulanıklaştırarak onları akan kanlar gibi gösteriyordu.
Umbaslılar kendi aralarında sessizce konuşurlarken yan gözlerle de kadını süzüyorlardı. Umbaslılardan biri yüksek sesle kahkaha atmaya başladı. Drilig öfkeyle Umbaslıya dönerek "Sessiz ol aptal!" dedi.
Rüzgarı hızla yaran bir ses duyuklarında kahkaha atan Umbaslının kulağından kafasına saplanmış bir ok gördüler. Diğer Umbaslılar neye uğradıklarını şaşırmışken bir ok da yemeğin başındaki Umbaslının boynuna saplandı.
Drilig, "Tutsakları arabaya bindirin, çabuk!" diye bağırdı ve okların geldiği yöne doğru kısık gözlerle baktı.
O sırada rüzgarı yaran bir ses daha duyuldu. Hızlı bir ok Drilig'e doğru geliyordu. Drilig ani bir hamleyle oku havada yakaladı ve bacağında kırdı. Bunu gören Umbaslılar bir an duraksadılar ve hayretle Drilig'e baktılar. Berilac ellerini bağlayan ipleri çoktan çözmüştü. Umbaslıların şaşkınlığından yararlanarak ayağa kalktı ve bir anda kaynayan kazanı Drilig'in yüzüne doğru fırlattı. Sonra da ağzındaki bezi atıp silahlara doğru koştu Berilac.
Yüzü yanan Drilig elleriyle yüzünü kapayarak deli gibi bağırmaya başladı. O anda omuzuna saplanan diğer bir ok sayesinde dengesini kaybeden Drilig yere düşerek çırpınmaya başladı. Kalan üç Umbaslı neye uğradıklarını şaşırmışlardı. İkisi okların geldiği yöne doğru koştu, diğeri ise Aian'ı yakalayarak kamasını boğazına dayadı. Berilac bu sırada arabanın önünden kılıcını almıştı ama Aian'ın korku dolu bakışlarıyla karşılaşınca durdu. Drilig artık çırpınmıyordu ve diğer iki Umbaslıdan hiç bir ses gelmiyordu. Sessizlik sadece ortada yanan ateşin çıkardığı sesler sayesinde bozuluyordu. Till ve esmer kadın hala ateşin yanında yan yatmış bir şekilde merak dolu gözlerle bekliyorlardı. Aian'ı tutan Umbaslı tutsakların yanında yalnız kaldığını anladığında terlemeye başladı. Berilac sakin bir ses tonuyla,
"Bırak onu" dedi, "Yaşamana izin vermemiz için..."
Umbaslı korku dolu gözlerle etrafına bakındı ama yardım edecek kimse yoktu. Aian'a tuttuğu kama titrerken ay ışığını dans ettiriyordu üzerinde.
"Hayır, bırakırsam beni öldürürsünüz" dedi Umbaslı aklını kaçırmış bir halde. Berilac Umbaslıya sakin olmasını söylerken Till ve Aian okların geldiği yöne doğru bakıyorlardı.
"Durup dururken nereden geldi bu oklar?" diye düşündü Aian bir yandan da Umbaslıdan kurtulmaya çalışarak. Umbaslı, Aian'ı da sürükleyerek arabanın arkasına doğru yaklaştı geri adımlarla yavaşça.
"Umbaslı! Orada dur!" dedi Berilac.
Umbaslı arabanın arkasındaki atlara doğru ulaşmaya çalışıyordu. Kafasını çevirip arabanın arka köşesinden atlara doğru bir bakış attığında burnunun ucunda fırlamaya hazır olan bir okun parlak ucunu gördü.
"Bırak onu ve defol!" dedi sivri ucun gerisindeki ses.
Umbaslı çıldırma noktasına gelmişti. Okun ucundaki parlaklık adama bütün hayatını hatırlatmıştı. Berilac yavaşça Umbaslıya doğru ilerleyerek yerden aldığı bir taşla adamın kafasına vurdu. Umbaslı bir süre şaşkınlıkla yıldızlara baktıktan sonra bayıldı.
Aian yerde baygın yatan Umbaslıya bir tekme attı. Berilac ise aceleyle Aian'ın ellerindeki ipleri çözdü ve daha sonra diğerlerinin de ellerini çözmek için ateşin yanına koştu. Aian ağzındaki kirli bez parçasını çıkartırken okunu yerine koyan adama baktı.
Adamın simsiyah ve dümdüz uzun saçları vardı. Siyah deriden dar ve estetik bir kıyafet giymiş adamın boynunda bir muska, belinde ise çok güzel bir kama vardı. Kamanın şekli hançer gibiydi ve siyah kını adamın saçları gibiydi. Adam yüzünü Aian'a doğru döndüğünde ay ışığı yine tüm marifetini ortaya seriyordu. Adamın ten rengi o kadar açıktı ki neredeyse beyazdı. İnce uzun yüzündeki en belirgin özelliği yani donuk bakan açık gri gözleri ise onu tam bir ölü gibi gösteriyordu. Çenesinde küçük bir yara izi olan adamın ince dudaklarının rengi griye çalıyordu. Aian açıkçası biraz ürkmüştü.
"Bizi kurtardığınız için teşekkürler..." dedi Aian, "Siz kimsiniz?"
"Ben Rogen..." dedi adam tok sesiyle, "Tanıştığıma memnun oldum"
O sırada Aian'ın yanına koşarak gelen Till,
"Teşekkür ederiz bayım" dedi ve iki elini beline koyarak Aian'a dönüp, "Aian, neler oluyor? Bir açıklamayı hak ediyorumdur umarım" dedi.
Berilac ise heyecandan kriz geçiren kadını atlardan birine bindirerek Elcir'e geri dönmesini tembihledi. Zaten kadın ata biner binmez arkasına bakmadan uzaklaştı.
"Henüz değil Till" dedi Aian, "Önce güvenli bir yer bulalım sana herşeyi anlatacağım"
Berilac ve Rogen selamlaştıktan sonra atları çözdüler. Atların ikisini serbest bıraktıktan sonra Till, Aian ve Berilac diğer atlara bindi. Rogen'ın ise siyah bir atı vardı. Sabaha kadar kuzeye doğru ilerledikten sonra yollardan uzak bir yerde kurdular kamplarını. Yol boyunca Aian, kendisinin €dion'un Ruhu olma hikayesi hariç başına gelenlerin hepsini Till'e anlattı. Yangından onu babasının kurtardığını, kaçırılan annesinin €dion'un Ruhu olduğunu -ki bu kısımda bayağı çaba sarf etti Aian "€dion" kavramını açıklamak için-, Solvit'i, Laciam Ormanını, Wizdob'u, Egestath'ı anlattı Aian. Till ise yangından kurtulduğunu ancak Aian'ı bulamadığını ve öldüğünü sandığını anlattı. Till'in ailesinin bütün fertleri ölmüştü yangında. Herşeyini kaybeden Till, ülkedeki en iyi iş imkanının olduğu yere yani Elcir'e gitmişti. Rogen ise genellikle hiç konuşmuyordu. Sorulan sorulara da kısa cevaplar vererek muhabbeti uzatmıyordu. Kamp ateşinin yanında dizildiler dördüde. Hem acıkmışlardı hem de yorulmuşlardı. Rogen yanında getirdiği birkaç malzeme ile çorba yapmaya başladı.
"Demek şu anlattığın Zaa müritleri yaktı köyümüzü" dedi Till üzüntüyle, "Onlardan biri de dün akşam ölen dazlak..."
"Seni handa bulamadık Rogen" dedi Berilac.
"Sizi daha geç bekliyordum" dedi Rogen kalın sesiyle, "Ama içimdeki bir his beni o gece hana yöneltti ve sizin o gece geldiğinizi öğrendim. Odanıza çıktığımda kaçırıldığınızı anlamam zor olmadı. Şehrin kapılarını dolaştım ve Doğu kapısından çıktığınızı öğrendim. Umbaslılar her yerde dikkat çekerler. Daha sonra izinizi sürüp sizi buldum"
"Anladığım kadarıyla bütün hikayeyi biliyorsun" dedi Berilac.
"Evet, Egestath bana herşeyi anlattı" dedi Rogen.
"Bizimle gelmek için seni nasıl ikna etti acaba?" dedi Berilac.
"Ben onu ikna ettim" dedi Rogen, "Bunu sizin için değil Antronia için yapıyorum"
"Antronia mı?" dedi Aian, "Ne alakası var?"
"Çok var" dedi Rogen, "Aldığım haberlere göre Zaabath için Gradran yetersiz kalmış. Verimli topraklar istiyor ve ne Dragal ne de Kantradium Antronia kadar verimli topraklara sahip. Bu yüzden Antronia'yı istiyor"
"Ama arada Dragal var" dedi Berilac.
"Dragal'ın gözü her zaman bizim topraklarımızda olmuştur" dedi Rogen, "Duyduğuma göre Zaabath Dragal ile anlaşmış. Ordularımız Dragal'ın aciz ordusu için yeterli fakat Zaabath'ın desteğiyle güçleri inanılmaz olur. Antronia savaşa uzak bir ülke, bu savaşı asla kazanamayız."
"Ve sen de Zaabath'ın tek yok edilme umudu olarak bizi gördün" dedi Berilac.
"Bu yüzden size destek olmaya geldim" dedi Rogen donuk gözleriyle Aian'a bakarak, "Halkımı kurtarmak için..."
"Halkını mı?" dedi Aian merakla.
"Ben Antronia Kralı IV. Vlamanir'in oğlu Rogenian" dedi Rogen gururla siyah saçlarını geriye atarak, "Bana Rogen demenizi tercih ederim. Kral olmak umurumda değil ama ülkemi severim"
"Kral olmak istemiyor musun?" dedi Aian şaşkınlıkla.
"O iş için iş bilmez kardeşlerim daha uygun çünkü kaleden çıkmamak, formalite dolu yazışmalarla uğraşmak, politika yaparak vakit geçirmek... yani hiç birşey yapmamak bana göre değil. Onlar ise tamamen kral olmak için yaratılmış" dedi Rogen ve "Ben ise bir savaşçı olmak için..." diye ekledi konuyu kapatmak istercesine. Aian, Rogen'in ses tonundan konuyu daha fazla uzatmama kararı verdi.
"Dragal ile Zaabath'ın anlaştığı haberi geldiğinde hiçbiri kılını kıpırdatmadı" dedi Rogen yüzünü buruşturarak, "Belki anlaşabilirmişiz..."
Rogen konuştukça içini boşaltıyordu sanki.
"Hiç birşey anlamıyorlar! Bu ülkenin bu kadar güçsüz olması onların suçu" dedi Rogen, "Savaşçı bir ülke değiliz ama kendimizi korumaktan bile aciz olmak Antronia tarihine yakışmıyor"
"Kralın haberi var mı bizden?" dedi Berilac.
"Neden olacakmış ki?" dedi Rogen öfkeyle, "Haberi olsa beni bu yoldan vazgeçirmek için elinden geleni yapardı. Bana küçüklüğümden beri hep asi dediler ama birgün geri döndüğümde bana teşekkür edecekler"
"Güzel..." dedi Berilac düşüncelerle.
Yanan ateş, Till'in gözlerine giderek dolmaya başladı. Berilac yanında bulundurduğu otları önce ezip sonra da ıslatarak Till'in morarmış bölgelerine sürüyordu. Till bir süre hiç konuşmadan izledi ateşi.
"Ben de sizle geliyorum!" dedi Till aniden.
"Olmaz Till" dedi Aian gözleri dolmuş bir şekilde, "Bizim yolumuz çok tehlikeli ve ölüm bu yolun çok yakınında nöbet tutuyor"
"Olsun, hiç kimsem kalmadı ve ben intikam istiyorum" dedi Till.
"Aian haklı Till" dedi Berilac, "Yol zannettiğinden de çok tehlikeli. Ayrıca başarılı olsak bile sonunda Zaabath var"
"Seni bir daha kaybetmeyi göze alamam" dedi Aian yumuşak bir sesle.
"Ben de sana ne olacağını bilmeden oturup beklemeyi göze alamam!" dedi Till sinirli bir ifadeyle, "Benim için çok önemlisin"
"Karar senin" dedi Berilac, "Ama gönlüm buna razı değil"
"Ne derseniz umurumda deÄŸil" dedi Till, "Ben geliyorum!"
Aian bu kararı değiştiremeyeceğini biliyordu. Till de en az Aian kadar inatçıydı çünkü. Bir süre Till'e baktıktan sonra ona sarılarak ağlamaya başladı Aian.
"Böyle olmasını ben istemedim" diyordu Aian hıçkırarak.
Yemeklerini yedikten sonra uyudular ve öğleden sonra tekrar yola çıkmak için hazırlandılar. Soğuk rüzgar kuzeyden yolcuları karşılıyordu önlerinde Dragal toprakları umarsızca beklerken...

--------

Yorumlarınızı bekliyorum...

Görüşmek üzere,
Berilac Bolger


"

 
Oturum Aç
Takma isim

Parola

Henüz bir hesabınız yok mu? Yeni bir tane yaratabilirsiniz. Kayıtlı bir kullanıcı olarak tema yöneticisi, yorum yönetimi ve kendi adınızla yazı girişi gibi imkanlardan faydalanabileceksiniz.

Ä°lgili Linkler
· > GENEL / Yüzüklerin Efendisi Hakkında
· Yayınlayan Editör: Ringmaster
· Ana Sayfa


> GENEL / Yüzüklerin Efendisi Hakkında en çok okunan :
Yüzüklerin Efendisi'nin Sırrı Ne?


Yazıcı Dostu Sayfa  Bu Yazıyı bir Arkadaşınıza Gönderin

"LOTR: €DION – BÖLÜM VI – EJDERİN TAHAMMÜLÜ" | Oturum Aç/Yeni Hesap Yarat | 17 yorum
Puan
Yorumlar gönderene aittir. İçeriğinden hiçbir şekilde site ve site yönetimi sorumlu tutulamaz.
Re: :) (Puan: 1)
Gönderen ELENTARY (elentary@mynet.com) Tarih: Kasım 18, 2002 - 11:48:30
(Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder)
Berilac Bolger,
zaman zaman gülümseten,bazen de şaşırtan bir bölümdü. Ama gerçekten güzel ve sürükleyici,bazen çok gerçekçi kelimeler kullanmışsın.(Rogen'in estetik kıyafeti gibi,ancak babası ve dedeleri asla saraydan çıkmayan bir kralın bu karakterde olmuş olması en güzel yan.Bastırılan karakterler bir şekilde ailede birinde ortaya çıkıyor değil mi?)
Daha önce belirttiğim sebepten dolayı genel olarak bu bölüm üzerine yorum yapmak isterim.Bana daha önce fikir yürüttüğüm konulara farklı açılardan bakma fırsatı verdin:

'' Yağmur, Laciam Ormanına tatile gelirdi ve bu yüzden oradan hiç ayrılmak istemezdi'' Yağmurun tatili ince bir espri .Yağmurun sert toprağa girip onu çamur yapan hali bende onun hep yumuşaklığın hissini uyandırırdı; Sanırım o da insanlar kadar rahatına düşkün ve zaman zaman kaçamak yapmaktan hoşlanıyor.:))

''....ama bütün yıldızlar ve ay ışığı sanki ısınmalarına yardımcı oluyordu...''
Ay ışığının ürpettiğini bilirdim ama ısıtabileceğini de bundan sonra düşüneceğim....



[ Anonim kullanıcı iseniz, lütfen kayıt olun ]

Geç bir tebrik ama olsun.. (Puan: 1)
Gönderen Angelic Tarih: Kasım 18, 2002 - 13:17:54
(Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder)
Merhaba Berilac,

Epey zaman oldu siteye doğru dürüst bakmayalı. Arada bir iki açıp gidiyordum. Ancak senin yazılarını ilk andan beri takip ediyorum. Umarım hayalgücünün farkındasındır ve kendini geliştirecek bu gücü asla bırakmazsın. Zira yazıların bende bir dosyada toplanıyor ve şu ana kadar yaklaşık otuzu aşkın sayfadan oluşan küçük bir kitapçık oluştu bile. Her bitimde, devamı sabırsızlıkla bekliyorum.

Şimdi işin biraz derinine inersek, sakın kızma ilk yazın bana LOTR'u acayip anımsatmıştı. Özellikle ikinci bölümden itibaren, Aian'ın ve Berilac'ın at arabasıyla olan kısmı, Hobbitlerin Nazgûl ile ilk karşılaşmalarıyla benzerdi. Sonra Zaabath, Saruman'ı, Egestath da hemen hemen Gandalf'ı çağrıştırdı. Bana tabi ki.. :))
Velhasılı kelam gördüğüm kadarıyla kendi tarzını oluşturuyor ve ağırlığını gittikçe ortaka koyuyorsun. Bu şekilde devam et bence. Çünkü ilerlemenin tek yolu bu. Yazmayı sakın bırakma. Umarım en kısa zamanda senin yazılarını da raflarda göreceğiz. Ne dersin?? Tek tavsiyem eleştirilerden örnek al, almaya devam et. Diğer arkadaşların dediğinden fazla bir şey demeyeceğim ben de. Sizlerin yazılarını okumak çok daha güzel. Böyle yeteneklerin olduğunu bilmek de öyle.

Ayrıca bildiğim kadarıyla ufak bir ayrılık yaşayacağız değil mi? Zamanını bilmiyorum o yüzden şimdiden hayırlı teskereler dilerim ve her ne kadar boş vaktin olacağını sanmasam da, çarşı izni ve diğer kısa süreli vakitlerde de yazmaya devam etmeni dilerim. "€DION" serisi ve senin için gerçekten çok yararlı olacağını düşünüyorum bu ayrılığın. Döndüğünde kucağında kalın bir dosya ile döneceksin gibi bir his var içimde.. Hehe..

Son olarak diyeceğim, emeğine ve gözlerine sağlık.

(Not: Bir konuda anlaşalım. Öyle pahalıya falan çıkarma, alım gücümüze uygun olsun kitapların, tamam?)


[ Anonim kullanıcı iseniz, lütfen kayıt olun ]


Re: Geç bir tebrik ama olsun.. (Puan: 0)
Gönderen Anonim Tarih: Kasım 18, 2002 - 21:17:09
beğendiğine gerçekten sevindim,

yüzüklerin efendisine birçok açıdan benzediği doğru ve bundan sıyrılmam için de gerçekten uğraşmam gerekiyor. naapiyim etkisinden çıkamıyorum... ama ilerleme var, gerçekten... :)

bakalım askerlik neler getirecek, umarım €dion ile ilgilenebilecek bir yerde olurum.

görüşmek üzere...

(Not: Kitabı sana bedava yollarım)


]


Re: Geç bir tebrik ama olsun.. (Puan: 1)
Gönderen BerilacBolger (berilacbolger@hotmail.com) Tarih: Kasım 18, 2002 - 21:20:01
(Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder)
demin giriş yapmayı unutmuşum :)


]

Re: €DION – BÖLÜM VI – :)) (Puan: 1)
Gönderen smeagolgesiniyor Tarih: Kasım 18, 2002 - 21:12:49
(Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder)
bis de Angelic'e katılıyoruss diil mi assisim? Efendi Berilac çok güsel yasmış. bisce de cici yasılarına devams etmeli, gollum gollum. bis hiçbir saman bööyle güsel yasamadık, o yüsden bisi hatırlayaraks yassın kıymetlim...


[ Anonim kullanıcı iseniz, lütfen kayıt olun ]


Bence Berilac bunu da düşünecektir. (Puan: 1)
Gönderen Angelic Tarih: Kasım 19, 2002 - 14:05:31
(Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder)
Ve gollum karakteri gibi birini hikâyeye katacaktır. Bence şu parmak adam fena değildi. Hani ilk hikâyedeki kutudaki cüce.. Ama şimdi düşününce onun sahip olmak istediği ne olabilir ki, belki €DION'un gücü onu bir zamanlar olduğu boya getirir?? 3 metre 52 santim.. Uçtum iyice iyi mi??


]

Gene ben.. Ufak bir rica, özel bir istek...hehe (Puan: 1)
Gönderen Angelic Tarih: Kasım 19, 2002 - 14:01:59
(Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder)
Berilac merhaba tekrar, evet gene ben...

Ufak bir ricam olacak senden, Till'den biraz bahsetsene yazıların devamında. Nasıl biri, Aian ile arkadaşlıkları nasıl oluşmuş, nasıl gelişmiş. Aian'ın köye gelişini ve sonraki olayları, Berilac'ın hayatını biraz biraz biliyoruz. Ancak Till daha farklı, değil mi? Biliyorsun gizemli karakterler, her zaman hikâyede dengeyi sağlar ve merakla beklenirler. Benim bir aralar izlediğim bir dizi vardı. Orada yardımcı roldeki şahıs dizinin bir bölümünde öldü. O zaman anladım ki yardımcı roller, hikâyeye alışmamızı ve devamın gelmesini sağlıyor. Gözüm de alışmıştı o karaktere ya.

Neyse, demek istediğim Till'i anlatman. Ben açıkçası bu yazına kadar hep "acaba ona ne oldu, Berilac onu hikâyeye basıl bağlayacak acep??" diye merak içindeydim. Hatta ne yalan söyleyeyim, o yani Till, "bekleyin, bir yere ayrılmayın" deyip gittiğinde, sonra da Aian kapıyı açıp karşısında Umbaslıları gördüğünde, Zaabath'ın Aian'dan haberi olduğuna hükmetmiş ve göz aldanmasıyla Aian'ı Till ile karşılaştırmış olmalı diye düşünmüştüm. Çünkü o kadınceğiz (kadıncağız yani) Aian'a bakıp garip gülmüştü ya, kesin kızın beynini okumuş ve Till ile ilgili bir hatıra bulup onu en zayıf anında yakalamaya karar vermiş olabilirdi. O alçak büyücünün bir adamı olabilirdi pekala.. J Tabi ki bu düşünce Till’in yakalanışı ile sona erdi. Ancak merakımı celbeden, Till nasıl biri. Kimdir o? Nedir, ne değildir? Antronia’ya nasıl gelmiş? Zira Aian ve babası binbir çeşit yollardan geçtiler. Tabi Till onlarla aynı durumda değil ama ortalıkta Umbaslılar dolaşırken ve Till de Aian ile aynı köye mensupken biraz göze batması gerekirdi değil mi? Üstelik ailesini kaybettiğinde –ki burası çok üzücü- neler hissettiği önemli! Hem arkadaşını hem ailesini, hem de bunca yıl yaşadığı yeri, evini, mekanını, köyünü, kısacası yaşamının en değerli anlarını kaybetmiş birisi olarak nasıl bir dayanma gücüne sahip? Geçtiği yollarda karşılaştığı bir çok şey olabilir. Başından geçenler, karşılaştıkları, hah burada nasıl iş bulmuş mesela? Başka yerde iş mi yokmuş da gitmiş o hatunun yanına?? Anlatabiliyor muyum bilmiyorum. Ben şahsen onun nasıl devam edeceğini çok merak ediyorum. O yüzden özellikle Till’den daha ayrıntılı bahsetmeni isterim.

Bir deeee.. Şu tekrarlar konusunu söylemek istiyorum. Gittikçe güzelleşiyor, gelişiyor yazın. Ancak tekrarları biraz daha azaltsak mı acaba, ne dersin? Örnek vermem gerekirse; “Aian, Berilac'ın yanında olmasından çok memnundu. Aian'ın kama dersleri devam ederken Berilac ise tedirginliğini saklayamıyordu. Sürekli "Umarım kamanı kullanmana gerek kalmaz" diyordu Berilac.” derken, burada zaten Berilac ile ilgili bir cümle var. Yani ismi ikinci kere kullanmana gerek olmamalı. Ne bileyim, ““Aian, Berilac'ın yanında olmasından çok memnundu. Kama dersleri devam ederken Berilac tedirginliğini saklayamıyordu. Sürekli "Umarım kamanı kullanmana gerek kalmaz" diyordu.” Gibi birşey olabilirdi. Ya da “. Bu şehirdeki insanları Aian, çirkin binalar yığınının içinde kaybolmuş insanlar olarak yorumlamıştı. İleride kocaman bir duvar fark etti Aian.” derken, zaten kızın durumunu tasvir ediyorsun, ismi tekrar kullanmasan da olabilir. “Aian bu şehirdeki insanları, çirkin binalar yığınının içinde kaybolmuş insanlar olarak yorumlamıştı. İleride kocaman bir duvar fark etti..” gibi.. Bunlar örnek sadece, illâki aynısı olacak diye bir şey söz konusu değil. Zaten benim haddim değil yazılanı değiştirmek. Öyle bir niyetim de yok zaten. Sadece sence nasıl olur diyorum? Sence nasıl olur??
(Bu arada söylemeden geçemeyecem.. Ä°simlerin hepsini kendin mi buldun, UmbaslılarÂ’a bayıldım. DriligÂ’e ne demeli. Hehe.. Bir de ÅŸehir adları gittikçe çoÄŸalıyor, vallahi hepsini ben buluyorum dersen, sÃ

Yorumun devamı...


[ Anonim kullanıcı iseniz, lütfen kayıt olun ]


ne demek... rica kölen olsun... :) (Puan: 1)
Gönderen BerilacBolger (berilacbolger@hotmail.com) Tarih: Kasım 19, 2002 - 14:57:12
(Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder)
Şaka bir yana Angelic çok mutlu olduğumu belirtmek isterim. Yani yazıların hepsini okumuşsun ve yaptığın yorumlar da süper. Eleştirilerine tamamen katılıyorum. Yazıları birkaç kere okuyunca tekrarlar benim de gözüme batmaya başlamıştı açıkçası. Fakat bu gibi hataları görmek gerçekten zor. Çünkü yazıyı zaten sen yazdığın için yani hataları zaten sen yaptığın için bunları görmek burnunun dibindeyken bile çok zor oluyor. Bu yüzden bana yorum yazmaya devam et... :)

Till olayına gelince. Gerçekten onu biraz es geçmişim sanırım. Gelecek bölümlerde de var tabii ama sanırım ona biraz haksızlık etmişim. Ne desen haklısın... Ama bunlar zamanla oturacak. Şimdilik sizden gelen desteklerin ışığında ilerliyorum.

Bulduğum isimler tamamen atmasyon. Eh biraz da düşünüyorum tabii. Etkilendiğim isimler de olabilir aralarından, mümkündür.

Kitap olayı ise... Umarım €dion bir kitap haline gelebilecek kadar gelişir de sana imzalı kopyasını gönderirim. Tabii bunun için çok çalışmak lazım. Sanırım hikaye 10-11 bölümde bitecek. Bütün hikaye bittikten sonra ciddi anlamda üzerinden geçerek gerek Türkçe gerek mantık hatalarını bulup düzeltmek gerekecektir. Aynı zamanda hikayenin sağlam temellere oturması için bir sürü değişiklik yapılması gerekiyor. Konusu gelmişken söyleyeyim: Bir Virtuta Tarihi Kronolojisi yapıyorum. Virtuta, elemanların yaşadıkları dünya'nın adı (Orta Dünya gibi).

Hikaye büyüyerek bir kitap haline gelirse çok iyi olur. Ama şu haliyle basmak yakışmaz diyorum.

Yapıcı yorumlarından vazgeçme Angelic,

Görüşmek Üzere...


]


Re: ne demek... rica kölen olsun... :) (Puan: 1)
Gönderen Angelic Tarih: Kasım 19, 2002 - 16:26:57
(Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder)
Kırılmadığına çok memnun oldum dostum. Çünkü bir ara işi abarttım diye de düşünmüştüm. Geri dönüşü de yok ki bu meretin sileyim (Forumdaki gibi düzeltemiyorsun ya ondan)
Neyse, bana kalırsa hikâyeni bitirme, bu bir seri olarak devam etmeli, bencilce olacak ama devam etmeli. Altı bölüm yapmışsın, on-onbir gibi bitecek diyorsun. Üzüyorsun.. Ah tabi bitişi askerden sonra devam edeceğim manasında söylüyorsan o başka. Ona birşey demem. Ancak eğer bir kronoloji yapıyorsan yıllara yaymalı ve hikâyeyi geniş tutmalısın. Yeni karakterler ekliyorsun ve bu hikâye kesin sürecek bence... ehi:))

Sevgiler, saygılar


]

Re: €DION – BÖLÜM VI – EJDERİN TAHAMMÜLÜ (Puan: 1)
Gönderen Taniquetil (taniquetil@mynet.com) Tarih: Kasım 19, 2002 - 20:45:26
(Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder)
her bölüm kadar heyecanlı ve güzel. kompozisyon sınavlarında ilham kaynağı oluyorsun bize


[ Anonim kullanıcı iseniz, lütfen kayıt olun ]

Prancing Pony'de Bir Gün... (Puan: 1)
Gönderen axana (luthien_tinuviel@mynet.com) Tarih: Kasım 24, 2002 - 13:20:28
(Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder)

Başlığını ilk okuduğumda Allah Allah dedim acaba bu sefer ne çıkacak? Bence bir iki bölümden sonra senin hikayenin pek bir benzerliği kalmadı LOTR’le. Ama her zaman bir esin kaynağı oluyor bize yazı yazarken. Mesela bu yazında da hanın ismini de Prancing Pony gibi yapmışsın ama tabii ki alakasız. Yani bence senin anlatımın gayet özgün.
Till’i bu bölümde karşımıza çıkarmana ben de çok sevindim çünkü gerçekten merak ettiğim bir karakterdi nerede karşımıza çıkacak diye. (kısmet bu bölümeymiş:P) onu şöyle tam da Aian’ın ihtiyacı olduğu zaman çıkarırsın sanıyordum ama bu daha gerçekçi olmuş.
Bence döndüğünde sen de farkedeceksin bu hikayenin öyle on bölümde bitemeyeceğini, daha yazacak çok şeyinin olduğunu. Açıkçası olaylar daha yeni yeni kızışmaya başladı ve hele sen döndüğünde edinmiş olacağın tecrübelerle neler neler döktüreceksin. Ama üzülmüyor da değilim gideceğine, ne güzel filmi birlikte izleyecektik ve düşüncelerimizi ilk birbirimizle paylaşacaktık. Umarım sensiz de güzel bir buluşma olur da seneye sen de katılırsın aramıza.
Senden çok şey öğreniyorum Berilac. Tekrarların bu kadar uzun bir öyküde olması doğal, dikkatinden kaçmıştır muhtemelen ve zaten daha önceki bölümlerde pek sık olmuyordu bu. Beni asıl hayrete düşüren yaklaşık üç ayda otuz sayfayı aşkın bir öykü çıkarabilmiş olman. Ben daha iki sayfayı zor yazıp pimpirikleniyorum olmuyor diye. Gerçekten helal olsun sana. Sanırım bizim yazılarını dört gözle beklediğimizi bildiğin için de çok bekletmiyorsun zaten;)
Zihnin açık, LOTR ilham kaynağın olsun...


[ Anonim kullanıcı iseniz, lütfen kayıt olun ]


Re: Prancing Pony'de Bir Gün... (Puan: 1)
Gönderen BerilacBolger (berilacbolger@hotmail.com) Tarih: Kasım 26, 2002 - 10:56:25
(Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder)
Ah Axana,

Film konusunu açarak kalbime bir hançer gibi saplanan LOTR'u daha derinlere ittin. Askerlik olayının en haz etmediğim duygusu bu; filme gidemiyeceğim. Ancak Ocak ayından sonra gidebilirim. Tabii o zamana kadar film çizik içinde kalmış olacaktır. Ama yapacak birşey yok. Zorluklarla savaşmak gerektiğini kitaptan iyice öğrendim. Frodo ile Sam, son ana kadar Gandalf'ı ölü biliyorlardı. Tamam, örnek pek uygun olmadı ama uydur işte.

Şu anda İstanbul'dayım. İşten ayrıldım ve geziyorum. Hatta İstiklal Caddesi'nin ilk sağ kolundaki CH@T Internet Cafe'deyim şu an. Yakında Ankara'ya döneceğim.

Hikaye konusunda ise bakalım neler olacak diyorum (alsında ben biliyorum ne olacağını ama boşver). Hem zaten siz unutursunuz beni 8 ayda hemen (nasıl duygu sömürüsü ama...).

Kendine iyi bak Axana,
...ve filmi izlerken beni de hatırla (gerçi o büyünün içinde biraz zor olabilir ama dene sen yine de).

Görüşmek Üzere,

Berilac Bolger


]


Duygu sömürüsü demek... (Puan: 1)
Gönderen axana (luthien_tinuviel@mynet.com) Tarih: Kasım 28, 2002 - 18:45:22
(Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder)
Ya biz n'apalım? Bütün herkes İstanbullu veya Ankara dışından nerdeyse. Bi Luin'le konuştuk zaten. Başka kimse bizi tınmıyo ya! :(( Sonra da bay büyük yeteneğin askere gitceğini öğreniyoruz...
Seni öyle sekiz ayda hemen unutmayız merak etme. Kimi unuttuk şimdiye kadar? Luin de gitti soora döndü işte. Dedik ya nasıl olsa üçüncüde patlama yapıcaz ehehe:P
Bunca sözden sonra aklıma gelir herhalde, "yazıııııııııııııık Berilac izleyemiyo şimdi onu dağ bayır koşturuyolardır, kesin bi de gıcık çavuşu vardır diye taniquetille anarız seni:))))


]

Re: €DION – BÖLÜM VI – EJDERİN TAHAMMÜLÜ (Puan: 1)
Gönderen axana (luthien_tinuviel@mynet.com) Tarih: Kasım 24, 2002 - 19:15:37
(Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder)
Bir de benim gerçekten merak ettiğim birşey var. Kusura bakma Berilac buraya yazıyorum ama acaba Gimli-lotr Gizli Kahraman Eoment'in hikayesini devam ettirecek mi? Bir zamanlar da merakla beklediğimiz öykü onunkiydi ama sanırım doktorumuzun işleri yoğun.
Ben sadece devam edip etmeyeceÄŸini bilmek istiyorum.


[ Anonim kullanıcı iseniz, lütfen kayıt olun ]


Ben de (Puan: 1)
Gönderen Angelic Tarih: Kasım 25, 2002 - 14:19:16
(Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder)
Ben de ben de.. :))) Ne zamandır aklımdaydı bu soru axana'cığım. Senin vesilenle duyuralım.. Umarım Gimli devam eder de gene bir karakterini kopya çekerim. Haha.. Şaka tabi..


]


Re: €DION – BÖLÜM VI – EJDERİN TAHAMMÜLÜ (Puan: 1)
Gönderen Gimli-lotr (drobolsu@hotmail.com) Tarih: Kasım 27, 2002 - 20:59:39
(Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder)
luthien_tinuviel@mynet.com adresin doğrumu bilmiyorum ama bir bakarsan sevinirim ..bir mail yolladım da....düşüncelerin için saol...


]

Re: €DION – BÖLÜM VI – EJDERİN TAHAMMÜLÜ (Puan: 1)
Gönderen Alessa (aiwendill@hotmail.com) Tarih: Aralık 02, 2002 - 22:50:38
(Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder)
Ellerine,kalemine sağlık...Eski yazılarına da bakıp bütün öyküyü topladım.Gittikçe açılıyorsun:))İsimler süper.Tebrikler...


[ Anonim kullanıcı iseniz, lütfen kayıt olun ]

Bu site filmin, kitapların, veya yazarın resmi sitesi değildir.Tamamen Türk yüzük dostları tarafından hazırlanan konu odaklı bilgi, haber, düşünce ve materyal paylaşımını amaçlayan bir fan sitesidir.
Sayfada yer alanlar ancak izin alınarak ve kaynak gösterilerek kullanılabilir.
Lord of The Rings - Turkish Fan Site
yuzuklerinefendisi.com / 2001 - 2012