İki Kule- YÜZÜKLERİN EFENDİSİ / J.R.R.TOLKIEN

GERİ DÖN

“İki Kule”

Üçüncü Kitap

1 Boromir’in Ayrılışı

Aragorn Frodo’nun ayak izlerini takip ederek Amon Hen’in zirvesine tırmandı. Etrafı gözlerken aşağıdan, Nehir’in batı yakasındaki ormanlık araziden gelen vahşi Ork çığlıklarını ve onların arasından Boromir’in savaş borusunun öttüğünü duydu. Hemen Boromir’e yardım etmek için harekete geçti. Boromir’in yanına ulaştığında çok geç kalmıştı. Ölmek üzere olan Boromir nasıl kendini kaybedip Frodo’ya saldırdığını, sonra Orkların geldiğini ve Merry ile Pippin’i esir aldıklarını anlattı. Ölmeden önce de Aragorn’dan Minas Tirith’e gidip halkını kurtarmasını istedi. Aragorn kendini yalnız ve çaresiz hissediyordu. Az sonra Gimli ve Legolas da geldi. Hep birlikte Boromir’i, silahları ve borusunu da yanına koyarak, bir kayığa yerleştirdiler ve kayığı Ulu Nehir üzerinden Rauros Şelaleleri’ne yolladılar. Bu arada elf kayıklarından birinin eksik olduğunu; Sam’le Frodo’nun eşyalarının da gitmiş olduğunu görünce, ikisinin nehre açıldıklarına ve Mordor’a doğru yola koyulduklarına kanaat getirdiler. Aragorn seçimini yaptı ve esir hobbitleri kurtarmaya karar verdi. Çünkü Yüzük Taşıyıcısı’nın kaderi artık onların elinde değildi. Buna karşılık Orklar’ın peşine düşüp Merry ve Pippin’i kurtarabilirlerdi. Orklar’ın arayı epeyce açmış olmasına rağmen, büyük bir hızla Parth Galen’den ayrılıp, yola çıktılar.

2 Rohan Süvarileri

Aragorn, Gimli ve Legolas, üç gün boyunca neredeyse durup dinlenmeden, Rohan topraklarında takibe devam ettiler. Orklar tahminlerinden de az dinleniyor ve her geçen gün arayı açıyorlardı. İzleri takip ederken Aragorn yerde, Galadriel’in hobbitlere verdiği yaprak biçimli broşlardan birini buldu. Bu Grup’a ümit aşılayan bir gelişmeydi. Dördüncü gün bir grup Rohan Süvarisi’ne rastladılar. Birlik, Rohan Kralı Théoden’in yeğeni, Rohan’ın üçüncü başkumandanı Éomer tarafından yönetiliyordu. Aragorn onlara yol arkadaşlarını esir alan Orkları takip ettiklerini ve amaçlarının hobbit dostlarını kurtarmak olduğunu açıkladı. Éomer de iki gün önce bir Ork grubuna saldırdıklarını, hepsini öldürmelerine rağmen tarif ettikleri “buçukluklar”a rastlamadıklarını söyledi. Éomer Aragorn’un, Saruman ve yakında çıkacak büyük savaşla ilgili anlattıklarından ve üçünün bu kadar kısa zamanda katettiği yoldan çok etkilenmişti. Onlara Saruman’ın bir ordu oluşturduğunu ve sınırlarını tehdit ettiğini söyledi. Aragorn’dan görevi tamamlandığında Tekev’e gelip kralıyla konuşması sözünü aldıktan sonra, Rohan’dan özgürce geçmelerine izin verdi. Ayrıca Aragorn ve Legolas’a birer de at tahsis etti. Aragorn, Gimli ve Legolas takibe devam ettiler. Gimli, Legolas’ın atına binmişti. Aynı günün akşamı Fangorn ormanı kıyısına, savaşın olduğu alana ulaştılar. Fakat ne Merry’den ne de Pippin’den hiçbir iz bulamadılar. Geceyi Fangorn kıyısında geçirmeye karar verdiler. O gece beyazlara bürünmüş, Saruman olduğunu tahmin ettikleri, yaşlı bir adam gördüler ve sonra da atlarının kaçtığını farkettiler.

3 Uruk-hai

Bu arada Orklar, Merry ve Pippin’le birlikte yola devam ediyorlardı. Grup çeşitli Ork türlerinden oluşuyordu: Dumanlı Dağlar’dan gelen küçükler, Grishnákh önderliğindeki Mordor Orkları ve Isengard’dan gelen, Uglúk adlı bir komutan tarafından yönetilen büyük bir grup Uruk-hai. İlk mola yerinde esirlerin nereye götürüleceği konusunda Orklar arasında anlaşmazlık çıktı. Sonunda Uglúk’un dediği oldu ve Isengard’a yöneldiler. Aldıkları emir gereği hobbitlere zarar vermeyecek, üstlerini aramayacak ve onları canlı teslim edeceklerdi. Yolun başlarında ikisini de sırtlarında taşıyorlardı. Bir süre sonra kendi başlarına yürütmeye karar verdiler. Ayakta durabilmeleri için tuhaf bir içecek veriyorlardı. Merry’nin başındaki yarayı da Ork yöntemleriyle tedavi ettiler. Neredeyse hiç durmadan ilerliyorlardı. Çimenlerle kaplı bir düzlüğe vardıklarında, sisten faydalanan Pippin gruptan ayrılarak, çimenlerin üstüne yaprak biçimli broşunu bıraktı. Arkadaşlarının onları takip etme ihtimaline karşılık bir iz bırakmak istemişti. Fangorn Ormanı yakınlarında, bir bölük Rohan süvarisi Orkları çembere aldı; gece ateş yakıp, gün doğumunu beklemeye başladılar. Orklar süvariler yüzünden panik içindeyken, fırsattan yararlanan Grishnákh Merry ve Pippin’i aradı ve Yüzük’ü ele geçirmek için hobbitlerle birlikte kaçmaya çalışırken, Rohan süvarileri tarafından öldürüldü. Hobbitlerin yokluğu farkedilmiş, Orklar arasında karışıklık çıkmıştı. Tam bu sırada ormandan gelen Orklar (Mauhúr)’ın sesi duyuldu. Rohan süvarileri saldırıları geri püskürttü. Merry ve Pippin, hâlâ yerde yatıyorlardı. Karanlıkta farkedilmediklerini anlayınca, iplerinden kurtulup, ormanın içlerine daldılar. Güneş doğduğunda ise süvariler ork kampına saldırıp, tüm orkları kılıçtan geçirdiler.

4 Ağaçsakal

Merry ve Pippin ormanın içlerine doğru ilerlediler ve yüksekçe bir tepede durumlarının muhasebesini yaparken, bir Ent olan Ağaçsakal ile tanıştılar. Entler garip varlıklardı; Görünüşleri tıpkı ağaca benziyordu. Uzun boylu ve oldukça yaşlılardı. Çok ağır ve sakin konuşuyorlardı. Acele etmekten hazzetmiyorlardı. Ama Ağaçsakal hobbitlerden hoşlanmıştı. Onları alıp evine götürdü. Merry ve Pippin ona yolculuklarını, Shire’dan ayrıldıklarından beri başlarından geçenleri, Orklar’a nasıl esir düştüklerini anlattılar. Fakat Yüzük’ten hiç bahsetmediler. Ağçsakal da onlara Entler’i, tarihlerini, Enthanımları’nı ve onları ne kadar özlediklerini anlattı. Bu arada sezgilerinden de bahsetti. Saruman, Entler’i tehdit ediyordu. Emrindeki, güneşe dayanıklı Orklar ormanları kesip, tahrip ediyorlardı. Ağaçsakal birden, artık birşeyler yapma zamanının geldiğine karar verdi ve ertesi gün Entmeclisi’ni topladı. Entler pek aceleci bir ırk olmadığı için, Meclis’in bir karara varması pek uzun sürdü. Bu arada hobbitler genç sayılan Tezmertek adlı bir Ent’le arkadaşlık ediyorlardı. Nihayet Isengard’a saldırmak konusunda meclis üyeleri fikir birliğine vardı. Isengard, ortasında Saruman’ın meskeni Orthanc Kulesi’nin bulunduğu, etrafı çember şeklinde kayalarla çevrilmiş bir alandı. Ağaçsakal hobbitleri de yanına alarak, diğer Entler’le birlikte Isengard’a doğru yürümeye başladı.

5 Ak Süvari

Aragorn, Gimli ve Legolas ertesi gün Rohan süvarileriyle Orklar’ın çarpıştığı yeri daha ayrıntılı incelediler ve bir mallorn yaprağı ile lembas kırıntıları buldular. Aragorn izleri okuyarak hobbitlerin ormana girmiş olduklarını anladı. Üçü birden Fangorn’un içlerine doğru ilerlediler ve sonunda hobbitlerin Ağaçsakal’la karşılaştıkları tepeye vardılar. Tepede, önce Saruman zannettikleri, beyazlar içindeki bir yaşlı adama rastladılar. İlk başta ona kuşkuyla yaklaştılar, fakat sonra büyük bir sevinç içinde onun Gandalf olduğunu gördüler. Arif, Balrog’la yaptığı savaştan eskisinden de güçlü olarak çıkmıştı ve artık beyazlara bürünmüş bir şekilde dolaşıyordu. Aragorn’dan yolculuklarının hikayesini dinledi ve onlara Saruman’ın hainliğini, Karanlıklar Efendisi’nin Minas Tirith’e saldırmaya hazırlandığını, Merry ile Pippin’in durumunu, Entlerin Isengard’a ilerlediklerini anlattı. Onların yapmaları gerekenin de, savaşa hazırlanan Rohan’a gitmek olduğunu söyleyerek, atı Gölgeyele’yi çağırdı. Gölgeyele, Aragorn’la Legolas’ın atları da beraberinde olduğu halde, çıkageldi. Hep birlikte Rohan Kralı Théoden’in mekanına, Edoras’a doğru yola çıktılar.

6 Altın Konak’ın Kralı

Grup hızla yol aldı ve sonunda Kral Théoden’in sarayı Altın Konak’a vardı. Başlangıçta çok iyi karşılanmadılar; hatta kralla görüşmeden önce silahlarını kapının dışında bırakmaları gerekti. Théoden, danışmanı Gríma’nın (Solucandil de derlerdi ona) etkisi altındaydı. O yüzden Gandalf’ın her zaman kötü haberler getirdiğine, onun bir felaket tellalı olduğuna inanıyordu. Gandalf Solucandil’i safdışı bırakarak kralı dışarıya, açık hava ve gün ışığına çıkardı. Théoden birden Solucandil’in karanlık sözlerinin kendisini güçsüz ve yaşlı hissettirdiğini farketti. Gandalf’ın önerilerini dinleyerek askerlerinin Isengard’a savaşa gitmesi için emirler vermeye başladı. Savaşa katılamayacak durumdakilerle, kadınlar ve çocuklar ise tepelerdeki Dunharrow Sığınağı’na çekileceklerdi. Solucandil bunu doğru bulmadığını söyleyince, Gandalf onun Saruman’ın casusu olduğunu açıkladı. Théoden de ona iki alternatif sundu: Ya savaşa katılıp, sadakatini kanıtlayacak, ya da bir daha geri gelmemek üzere Rohan’ı terk edecekti. Böylece Gríma oradan ayrıldı. Yemekten sonra kral konuklarına zırh, miğfer, kalkan gibi savaş gereçleri, Gandalf’a ise Gölgeyele’yi hediye etti. Ordu hazırlıklarını tamamladı. Éomer’in kız kardeşi Éowyn, kralın yokluğunda halkı yönetmek üzere vekil tayin edildi ve Rohan Ordusu, başlarında Kral ile Ak Süvari Gandalf olduğu halde, atlarını Batı’ya doğru sürdü.

7 Miğfer Dibi

Yolculuklarının ikinci günü, bir haberci Isen Geçidi’nde savaşan askerlerin üstüne Saruman’ın büyük bir güçle saldırdığını ve Batıağıl Komutanı Erkenbrand’ın kalan adamlarıyla Miğfer Dibi’ndeki Boruşehir’e çekildiği bilgisini getirdi. Gandalf büyük bir hızla yönünü Isengard’a çevirdi ve diğerlerine de, dağların arasındaki geniş bir vadi olan Miğfer Dibi’ne devam etmelerini söyledi. Ordu Miğfer Dibi’ne vardığında Erkenbrand’ın henüz gelmediğini öğrendi ve hemen savunma için hazırlıklara başladı. Geceyarısını henüz geçmişti ki, Orklar ve Dunland kırlarından vahşi adamlardan oluşan büyük bir ordunun saldırısına uğradılar. Tüm güçleriyle karşı koymalarına, saldırıları kimi zaman geri püskürtmelerine rağmen, düşman çoğalarak gelmeye devam ediyordu. Bunun üzerine herkes Boruşehir Kulesi’ne ve Dip’in mağaralarına çekilmek zorunda kaldı. Şafak sökerken Kral Théoden, Miğfer’in büyük borusunu öttürerek cenge başladı ve Isengard ordusunu kapana kıstırdı. Aynı anda Gandalf ve yanında bin kadar piyadesi ile Erkenbrand göründü. Ordular Orklar’ı ağaçlaşmış Entler olan Huornlar’ın oluşturduğu “orman”ın içine sürdü. Hiçbir Ork oradan bir daha canlı çıkamadı.

8 Isengard’a Giden Yol

Aynı günün akşamı Gandalf, Aragorn, Gimli, Legolas, Théoden, Éomer ve Rohirrim ordusundan bir grup, atlarını Isengard’a doğru sürdüler. Bu arada Rohan’lıların ve Batıağıl’lıların ölen askerleri için iki büyük höyük açıldı. Ölü Orklar ise, yakılamayacak kadar çok olduklarından orman kıyısına yığıldı. Grup ilerlerken Gimli Legolas’a Miğfer Dibi’nin mağaralarının güzelliğini anlattı ve bir gün beraberce hem Fangorn Ormanı’nı, hem de Mağaralar’ı görmeye karar verdiler. Ent Ormanı boyunca gittiler ve yakın zamanda ölen süvarilerin gömüldüğü bir höyüğe vardılar. Gandalf önceki gece, dağılmış olan askerleri toplayıp, arkadaşlarını gömdürmüş ve sonra da onları Tekev’in olduğu Edoras’a göndermişti. Gece yarısı Huornlar Orklar’la işlerini bitirip, Fangorn Ormanı vadilerine geri döndüler. Sonunda Saruman’ın uzun süredir ikametgahı olan ve şimdi Entler tarafından yerle bir edilmiş Isengard Halkası’na ulaştılar. Daire şeklinde yarı el yapımı yarı doğal bu alanın ortasında, Orthanc Kulesi hâlâ tüm ihtişamıyla yükseliyordu. Orthanc elf dilinde Yılandişi Dağı, eski Yurt dilinde ise Şeytani Akıl anlamına gelen bir kelimeydi ve anlamı bile Saruman’la ilgili kuşkuları körüklemeye yetiyordu. Oraya ulaştıklarında kapılarda yiyecek, içecek ve pipo otuyla keyif çatan Merry ve Pippin’e rastladılar. Onlardan aldığı bilgiyle Gandalf ve Théoden, Ağaçsakal’ı bulmak için kuzey duvarına doğru ilerledi.

9 Kıyıya Vuran Enkaz

Aragorn, Gimli ve Legolas hobbitlerin yanında kalıp konuştular. Aragorn onlara Parth Galen’de bırakmak zorunda kaldıkları küçük kılıçlarıyla, Pippin’in broşunu verdi. Hobbitler kaçırıldıklarından beri başlarından geçenleri, Orklarla yaptıkları eziyetli yolculuğu, ormanda Ağaçsakal’la karşılaşmalarını, Entmeclisi’ni ve Entler’in Isengard’a nasıl saldırdığını anlattılar. Entler kapıları yıkmışlardı ama Saruman’ı da kılpayı ellerinden kaçırmışlardı. Sonra Saruman birtakım büyüler yapmış ve bu onları daha da çılgına çevirmişti. Entler ok veya baltalardan fazla etkilenmişe benzemiyorlardı. Ama Orthanc’a bir zarar verememişlerdi. Saruman da kulenin içinde kapana kısılmıştı. Huornlar Isengard’ı çepeçevre sarmış ve kaçan Orklar’a geçit vermemişlerdi. Entler de, içerde taş üstünde taş bırakmamışlardı. Sonra bent ve barajlar oluşturup, Isen Nehri’nin sularını Isengard’a yönlendirmişler ve böylece tüm gizli mağaralar sular altında kalınca, Saruman’ın ateş büyüsü buhar olup uçmuştu. Bu arada Gandalf gelip, Miğfer Dibi’ndeki savaş için yardım istemiş ve bu işle Huornlar görevlendirilmişlerdi. Aynı gün Gríma, Théoden’in ulağı olduğunu söyleyerek Isengard’a varmıştı. Daha önce Gandalf tarafından Solucandil konusunda uyarılan Ağaçsakal, ona Orthanc’a girmek veya orada kendisiyle birlikte Kral Théoden’i beklemek seçeneklerini sununca, Solucandil çaresiz sele doğru yüzüp, kuleye gimişti. Merry ve Pippin de herşey kontrol altına alındığından beri hem kapıda gözcülük yapıyorlar, hem de sel sularının getirdiği fıçılarda buldukları Güney toprakların mahsulü pipo otlarıyla keyif çatıyorlardı.

10 Saruman’ın Sesi

Gandalf, Théoden, Éomer, Aragorn, Gimli ve Legolas, Saruman’la konuşmak için Orthanc merdivenlerine gittiler. Bu arada hobbitler ve Rohan süvarileri daha geride bekliyorlardı. Saruman kapısının üstündeki odanın balkonuna çıktı. Önce Théoden’le konuşmaya başladı. Çok sakin, hipnotize edici bir ses tonu vardı ve sesi onu dinleyenleri kolayca etkisi altına alabiliyordu. Krala Rohan ile Isengard arasında barış teklif ederek, bunun büyük avantajlar getireceğini söyledi. Sesi Rohan süvarilerinin içlerini rahatlatmıştı ve başta Théoden de ikna olmuş gibi görünüyordu. Fakat sonra teklifi reddetti ve böyle bir barışın ancak Saruman ve Karanlıklar Efendisi yenildiği takdirde mümkün olacağını söyledi. Amacına ulaşamayan Saruman bu kez Gandalf’a döndü ve güçlerini birleştirerek beraberce dünyanın düzensizliğini iyileştirmeyi önerdi. Arif de Saruman’a, ya aşağıya gelip kendilerine katılmasını ya da Orthanc’ta hapis kalmasını teklif etti. Saruman çok hiddetlendi ve onlara katılmayı reddetti. Bunun üzerine Gandalf onun âsâsını kırdı ve onu arifler divanından azletti. Süvariler, Saruman’ın yenilgisini görmüş ve sesinin büyüsünden kurtulmuşlardı. Orthanc’tan tam ayrılacakken Solucandil’in yukardaki pencerelerden birinden, Gandalf’a isabet ettirmek amacıyla attığı kristal bir küre, merdivenlerden yuvarlanarak yere düştü. Pippin onu yerden alıp, Gandalf’a verdi. Bu ‘billur top’un çok önemli bir nesne olduğu belli idi. Sonra Grup, Entler’le birlikte orada kalıp Saruman’ın Orthanc’tan kaçmasını önleyecek olan Ağaçsakal’a veda etti ve yola çıkmak için hazırlandı.

11 Palantír

Gandalf ve yol arkadaşları ile Kral ve süvarileri Edoras’a gitmekten vazgeçmiş ve atlarını Miğfer Dibi’ne sürmeye başlamışlardı. O gece vadinin bitimindeki geniş bir alanda kamp kurdular. Pippin Solucandil’in Orthanc’tan fırlattığı zaman eline almış olduğu kristal küreyi çok merak ediyordu. Küre garip bir biçimde onu çekiyordu. Herkes uyuduktan sonra kalkıp, gizlice onu Gandalf’ın kolunun altından aldı. İçine bakma isteğine karşı koyamadı ve bir süre baktıktan sonra bir çığlık atarak bayıldı. Kampta herkes uyanmış ve etrafına toplanmıştı. Gandalf ona taşla ne yaptığını, içine bakınca ne gördüğünü sordu. Pippin Karanlık Kule’yi, kule etrafında uçuşan dokuz tane yarasa gibi kuşu gördüğünü ve Sauron tarafından sorguya çekildiğini söyledi. Anlattıklarından Sauron’un taşın hâlâ Orthanc’ta bulunduğuna ve küçük hobbitin de Saruman’ın esiri olarak kulede tutulduğuna inandığı anlaşılıyordu. Sauron Pippin’e, Saruman’a kendisini almak için birini göndereceğini söylemesini emretmişti. Gandalf bu taşın, eski dönemlerde kralların birbirinden uzaktayken haberleşmelerini sağlayan yedi palantír’den biri olduğunu söyledi. Böylece Saruman’ın Karanlık Efendi ile nasıl iletişim kurduğu da anlaşılmış oluyordu. Gandalf taşı, hem saklaması hem de gerçek sahibi olduğu için Elendil’in varisi Aragorn’a sundu. Bu olaydan sonra Sauron’un zaman kaybetmeyeceğini düşündüklerinden hemen Miğfer Dibi’ne doğru ilerlemeye karar verdiler. Tam bu sırada üstlerinden siyah bir gölge geçti. Gölge, artık kanatlı korkunç yaratıklara binen Nazgûller’den biri idi ve görünüşe göre nehri geçmiş, Isengard’a gidiyordu. Gandalf diğerlerini uyarıp, vakit kaybetmeden yola koyulmalarını söyledi. Kendisi de, Pippin’i yanına alarak, Minas Tirith’e doğru Gölgeyele’yi büyük bir hızla sürmeye başladı. Artık tehlikeden değil, daha büyük bir tehlikeye doğru kaçıyorlardı.

Dördüncü Kitap

1 Sméagol’ün Ehlileştirilmesi

Bu arada Frodo ve Sam, Emyn Muil’in yalçın tepeleri üzerinden yollarına devam etmeye çalışıyorlardı; fakat dik yamaçlar geçmelerine pek olanak vermiyordu. Dördüncü günün sonunda geçiş yapabilecekleri bir yarık buldular. Frodo aşağıya doğru inmeye başladığı sırada, yükseklerden korkunç bir çığlık sesi geldi. Büyük ihtimalle bu, artık kanatlanmış olan Nazgûller’den biriydi. Sesi duyduğu zaman Frodo dehşetten, biraz aşağıdaki düzlük bir yere kayıp düştü. Sam, Lorien Elfleri’nin kendisine verdiği ipi kullanarak Frodo’yu kurtardı. Sonra ikisi de ipin yardımıyla aşağı indiler. Peşlerinde olduğunu tahmin ettikleri Gollum’a çok net bir işaret olacağı için ipi orada bırakmak istemiyorlardı. Ne yapacaklarını tartışırlarken, ip bir şekilde bağlandığı yerden çözülüp, düştü. Geceyi rastladıkları bir kayanın dibinde geçirmeye karar verdiler. Az sonra Gollum yakınlarındaki bir yamaçtan aşağı inmeye başladı. Bir örümcek gibi çevik ve sinsi bir biçimde uçurumun dibine yaklaştı ama son adımda, tutunacak yer bulamayıp düştü. Sam onun düşüşünden faydalanıp, üzerine atıldı ama Gollum ani bir hareketle kollarını Sam’e dolayıp, omzunu ısırdı. Neyse ki Frodo yardımına yetişti ve Gollum’u etkisiz hale getirdi. Gandalf’ın öğüdünü dinleyen Frodo, Gollum’u öldürmekten vazgeçti. Hatta onu, Mordor’a giden yolda onlara yol göstemeye ikna bile etti. Fakat kısa bir süre sonra Gollum kaçmaya çalıştı. Frodo ve Sam onu yakalayıp, elf ipiyle bağladılar. İpi elfler bükmüş olduğundan Gollum’a çok acı veriyordu. İpi çözmeleri karşılığında Gollum, bir daha kaçmaya yeltenmeyeceğine Yüzük üzerine yemin etti. Böylece onu çözdüler ve ay yükselirken, üçü birlikte dere yatağı boyunca, bataklıklara doğru ilerlemeye başladılar.

2 Bataklıklardan Geçiş

Gollum’un rehberliğindeki hobbitler, Mordor’un Kara Kapılar’ına doğru ağır ağır yol alıyorlardı. Orklar’ın cirit attığı açık araziden gitmeleri tehlikeli olacağı için, Gollum onları bataklıktan geçen ve az bilinen bir yoldan götürecekti. Dere yatağının bitimine ulaştılar ve İkinci Çağ’ın sonundaki Nihai İttifak’ta, Karanlıklar Efendisi ile yapılan savaşta ölmüş olan askerlerin gömüldüğü Ölü Bataklıklar’dan geçmeye başladılar. Gece inerken garip ışıkların yandığı bu uğursuz arazide, bataklığın dibinde yatan ölülerin yüzleri de seçilebiliyordu. Gollum onlara ışıklara ve Ölü Yüzler’e bakmamalarını tembihledi. Bataklığın sonlarına doğru üzerlerinden uçan bir Nazgûl, Gollum’u dehşete düşürdü. Yüzüktayfları belki de Yüzük’ün varlığını ve yaklaştığını hissediyorlardı. Bu arada Mordor’a yaklaştıkça Yüzük Frodo’ya daha da ağır gelmeye başlamıştı. Kara Ülke’yi çevreleyen dağlara, Mordor’un önünde uzanan terkedilmiş, boş topraklara vardıklarında Gollum’la yola çıkışlarının beşinci günüydü. Herşeyin çürüdüğü, hiçbir canlının hayat bulamayacağı o ıssız ve virane topraklar morallerini bozmuştu. Zar zor bulabildikleri bir çukurda günü geçirirlerken Sam, Gollum’un içinde iki farklı kişiliğin hakimiyeti ele geçirmek için savaştığını farketti: İyi kalpli Sméagol ile kötü kalpli Gollum. Yüzük’ü ele geçirmekle ilgili bu iç hesaplaşmada Gollum diğerine üstünlük sağlıyor gibiydi. Karanlık çökmeye başladığında Kapı’ya doğru ilerlediler. Nazgûl üç kez üzerlerinden geçti. Gollum korkup, geri dönmek için yalvardıysa da, Frodo’nun kesin talimatıyla onlarla birlikte ilerlemek zorunda kaldı.

3 Kara Kapı Kapalı

Ertesi gün sona ermeden Grup Mordor’un Kara Kapısı’na varmıştı. Kapı, iki kenarında yükselen kuleler olan Mordor’un Dişleri ile korunuyordu. Bunlar uzun zaman önce Gondor’lu İnsanlar tarafından yapılan ama daha sonra Sauron’un güçlerince istila edilmiş olan iki yüksek kuleydi. Sauron’un geleceğini bilmediği veya giriş için gereken parolayı söyleyemeyen hiç kimse Kapılar’dan geçip, Mordor’a giremezdi. Hobbitler Kapı’dan geçemeyeceklerini anlamış, ümitsizlik içinde bekliyorlardı. Bu arada bir sürü savaşçı, çok büyük bir ork ordusu, kapıya giden yollarda ilerlemekteydi. Doğudan ve Batı’dan gelen sayısız ordu da Mordor’a giriyordu. Birden Gollum, eğer Frodo doğrudan Kara Kapı’dan geçecek olursa “Kıymetlisi”ni tamamen yitireceği korkusuyla daha önce kullanmış olduğu başka bir yol önerdi. Tarifine göre, önce güneye, terkedilmiş şehir Minas Ithil’e kadar gidecek, daha sonra da Cirith Ungol geçidine ulaşacaklardı. Gerçi yüksekteki bu geçit hakkında korkunç söylentiler vardı ama hobbitler bundan habersizdiler. Gollum’a göre o yolda dikkat çekmeden ilerleme şansları daha fazlaydı ve Karanlık Efendi Göz’ünü öncelikle Ulu Nehir boyuna diktiği için, eski hisar çevresi çok da iyi korunuyor olamazdı. Gollum Mordor’dan “kaçış”ı sırasında o yolu kullanmıştı ama anlattıklarından bu kaçışın Sauron tarafından bilindiği, hatta bilhassa tertiplendiği çıkarılabilirdi. Frodo, ufak bir tereddütten sonra, bu planı kabul etti.

4 Baharatlar ve Tavşan Yahnisi

Güneye doğru, mümkün olduğunca hızla ilerleyerek, Ithilien’e ulaştılar. Buranın ılıman bir iklimi ve ağaçlar ile çeşitli otlardan oluşan bir bitki örtüsü vardı. Anlaşılan Sauron bölgeyi yeni zaptetmiş ve henüz harap edememişti. Günü geçirmek için, eğreltiotlarının oluşturduğu bir yarığa yerleştiler. Sam artık erzakları konusunda ciddi endişeler duymaktaydı. Yiyecek olarak sadece lembas kalmıştı, o da onlar Orodruin’e varana kadar zar zor yetecek gibiydi. Ayrıca günlerdir sıcak bir ev yemeğinin hayalini kuruyordu. Sonunda kendisine yiyecek aramaya çıkan Gollum’dan hobbitlere uygun birşeyler avlamasını istedi. Gollum da az sonra bir çift yavru tavşanla geri döndü. Sam hemen oracıkta bir tavşan yahnisi yaptı. Üstelik Shire’dan beri sırtında taşıdığı kap kacağının işe yaramasından da çok memnun gözüküyordu. Yemeklerini bitirdikten sonra, Sam kapları yıkamaya gittiğinde ateşi söndürmeyi unuttuğunu farketti. Tam bu sırada ateşten çıkan dumanları ve yahninin kokusunu alan dört Gondor’lu asker, hobbitlerin çevresini sardı. Askerlerden biri Minas Tirirth’li komutan Faramir’di. Frodo yolculuklarıyla ilgili birkaç şey söyledi, Boromir’den ve onun Ayrıkvadi’ye getirdiği bilmeceden bahsetti. Faramir bununla çok ilgilendi ve hobbitlerin yolculukları hakkında doğruyu söylediklerine ikna oldu. Fakat önce Karanlık Efendi’nin hizmetine geçen ve Mordor’a doğru ilerleyen bir grup Harad’lı insanı pusuya düşürmesi gerektiğinden, iki adamını onların yanında bırakarak savaşmaya gitti. Frodo ve Sam muhafızlarla konuşurken, uzaktan boruların ve çarpışamanın sesleri duyuldu. Saklandığı yerden savaşı izleyen Sam, o anda eski Shire tekerlemelerinde adı geçen ama hayatında hiç görmediği bir yaratıkla, bir ev kadar büyük, gri renkli bir hayvanla, karşılaştı: Bir Fül idi bu.

5 Batı’daki Pencere

Akşamüstü Faramir, sağ kalan adamlarıyla birlikte geri döndü ve Frodo’yu bir süre sorguya çekti. O, Boromir’in kardeşiydi ve Frodo’nun anlattığı hikayedeki bazı eksik noktalar onu şüphelendirmişti. Çünkü Boromir’in cesedinin içinde yattığı bir kayığı Ulu Nehir’de görmüştü. Ama borusu kayığın içinde değildi. Faramir ayrıca Boromir’in belindeki zarif kemeri de farketmişti. Aradan bir zaman geçtikten sonra ise boru iki parça halinde kıyılara vurmuştu. Bu bilmece gibi gelişmeler sonunda Faramir, Frodo ve Sam’in kendisiyle gelmesine karar verdi ve onları gizli sığınaklarına götürdü. Yol boyunca da kâh Isildur’un felaketinden, kâh Boromir’den, kâh düşlediği gelecekten bahsetti. Frodo’nun birşeyi gizlediğini anlıyor ama onu zorlamak istemiyor gibiydi. Sığınağa giden yolun son kısmında hobbitlerin gözlerini bağladılar. Gözlerini açtıklarında Batı’ya bakan bir kapı eşiğinin önündeydiler. Kapı, ince bir perde gibi görünen minik bir şelalenin ardındaki mağaraya açılıyordu. Hobbitler orada uzun bir aradan sonra mükellef bir ziyafet çektiler. Yemeğin ardından Faramir onları mağarının gerisinde bir girintiye götürerek, konuşmaya devam etti. Her zaman kazanmak isteyen ve çok güçlü bir savaşçı olan Boromir’in aksine Faramir savaştan çok hoşlanmayan, eski öykü ve geleneklere, özellikle de elflere ilgi duyan, bilgece bir adamdı. Onlarla uzun uzun konuştu; Minas Tirith’i ve geçirdiği savaşları, Gondor’un tarihini, Rohirrimler’le yapılan işbirliğini, savaşlarla güçlendiklerini ama irfanlarının gelişemediğini anlattı. Frodo da ona Yüzük Kardeşliği’nin yolculuğundan, atlattıkları badirelerden -Yüzük meselesinden kaçınarak- bahsetti. Konu Elflere ve Lórien’e geldiğinde, Sam Yüzük’ü ağzından kaçırıverdi. Frodo ve Sam korku içinde beklerken, Faramir sözünün eri bir kişi olduğunu gösterdi ve Yüzük’ü değil almak, görmek için bile bir girişimde bulunmadı.

6 Yasak Havuz

Gecenin ilerleyen saatlerinde Gollum sığınağın yakınlarındaki havuzda görüldü. Oranın gizli bir yer olduğunu bilmeden ve başına gelebileceklerden habersiz, balık avlıyordu. Gondor’un kurallarına göre mağaralara izinsiz yaklaşan kişinin cezası ölümdü ama Faramir Frodo’yu uyandırıp, onun fikrini almayı tercih etti. Frodo bu yaratığı tanıdığını ve onu kendilerine yol gösterdiğini açıklayıp, onu öldürmemelerini istedi. Faramir onun özgürce arazide dolaşmasını istemiyordu; o yüzden Frodo gidip, onu yanına çağırdı. Tam bu sırada muhafızlar Gollum’u yakalayıp, gözlerini bağladılar ve mağaraya getirdiler. Faramir onu sorguladı ve bir daha mağaralara hiç gelmeyeceğine dair yemin etmesini istedi. Sonra Frodo ve beraberindekilerin Gondor’da bir yıl bir gün süreyle serbestçe dolaşmasına izin verdi. Gollum’un içindeki kötülüğün artmakta olduğunu hissederek, bunu Frodo’ya söyledi. Ayrıca Cirith Ungol’a gideceklerini öğrenince de, oranın lanetli ve tehlikeli bir yer olduğu, çok dikkat etmeleri gerektiği konusunda onları uyardı.

7 Kavşağa Yolculuk

Sabah, kahvaltıdan sonra Faramir hobbitlerin her birine, bulma ve geri dönme erdemleri olan kalın birer değnek ve bir miktar erzak verdi. Sonra Gollum’u da yanlarına alarak, Faramir önlerinde olduğu halde, sığınaktan ayrıldılar. İki gün Ithilien ormanı içinden güneye doğru ilerlediler ve Minas Ithil’den Osgiliath’a giden yolun kalıntılarına ulaştılar. Gollum daha hızlı gitmekte acele ediyordu, içinde bulundukları tehlikeden dolayı gergindi. Çok az dinlenerek Osgiliath’dan, kuzey-güney yoluyla kesişen Kavşak’a doğru doğuya döndüler. Ertesi gün Mordor’dan bir karanlık yayılmaya başladı. Adeta gün doğmadı ve sanki hep şafak sökermiş gibi bir alacakaranlık kapladı ortalığı. Bu arada uzaktan gök gürültüsü veya davul gümbürtüsüne benzer sesler duymaya başlamışlardı. Sonunda Kavşak’a vardıklarında, büyük bir kral heykelinin, vahşi ellerce tahrip edilmiş olmasına rağmen, hâlâ orada durduğunu gördüler. Güneş bulutla kapanmadan önce, koparılıp yere atılmış olan kralın başı çevresindeki otlar, güneşin ışınlarıyla bir taç gibi parıldadılar ve bu görüntü Frodo’ya yeni bir umut aşıladı.

8 Cirith Ungol’un Merdivenleri

Yolcular, karanlıklar içindeki Minas Morgul kentini geçtiler. Frodo Yüzük’ün kendisini oraya doğru çektiğini hissetti ve ancak Sam’in sayesinde bu isteğe karşı koyabildi. Fakat Yüzük gittikçe ağırlaşıyordu ve Frodo bu yükün altında eziliyordu. Tam tekrar yola koyulacaklarken şehrin kapıları açıldı. İçinden Yüzüktayfları’nın komutanı tarafından bizzat yönetilen ve Gondor’a doğru ilerleyen devasa bir ordu çıktı. Frodo, Yüzük’ü takmamak için büyük bir irade savaşı verdi. Sonunda ordunun tamamı köprüyü geçtiğinde onlar da uzun ve dik merdivenleri tırmanmaya başladılar. Onu daha uzun ama daha az dik olan başka merdivenler izledi. Yüksekte, yönelmekte oldukları geçidi ve geçitteki gözetleme kulesini farkettiler. Devam etmeden önce biraz dinlenmeye karar verdiler ve kuytu bir yere oturdular. Frodo ve Sam konuşurken Gollum uzaklaşmıştı. Sonra ikisi de uyuyakaldılar. Sam uyandığında Gollum Frodo’nun üstüne doğru eğilmişti. O anda kötü bir niyeti olmamasına rağmen Sam Gollum’a hiç güvenmiyordu. Hemen Frodo’yu uyandırdı. Frodo Gollum’a, anlaşmanın sonuna geldiklerini ve isterse özgür olduğunu söyledi. Çünkü bundan sonrasını Sam’le birlikte gidebileceklerdi. Ama Gollum kendisi olmadan geçidin tepesine ulaşamayacaklarına onları ikna etti ve üçü tekrar yola koyuldular.

9 Shelob'un İni

Gündüz mü gece mi olduğunu anlayamadıkları bir havada yola devam ettiler. Kısa bir süre sonra, büyük bir dağ duvarına rast geldiler. Duvarın dibinde bir mağaranın ağzı vardı. Ardındaki tünelden çok iğrenç bir koku geliyordu. Nerdeyse Moria’dan da karanlık olan geçidin içine doğru ilerlediler. Tünel çok uzundu ve arada sırada yan yollara açılarak, daha da yukarılara gidiyordu. Gollum’un birkaç adım gerisinde yürüyen hobbitler kokunun, yan yollardan birine yaklaştıkları zaman daha da ağırlaştığını hissettiler. Orayı geçince hava biraz iyileşti ve sonunda ana tünelin bir çatal yaptığı yol ağzına ulaştılar. Gollum ortada yoktu. İki yoldan birinin girişini bir kaya kapatmıştı. Mecburen diğer yolu tutmaya karar verdiler. Tam bu sırada arkalarında hırıltıyla fokurdama arası bir ses duydular. Karanlıkta hiçbir şey göremiyorlardı ki, Sam Galadriel’in armağanı olan Yıldızcamı’nı hatırlattı Frodo’ya. Frodo, arkasından yaklaşan bir sürü minik gözden oluşmuş iki kümeye doğru, bir elinde ışık, diğerinde Sting olduğu halde, ilerledi. Gözler ışıktan rahatsız olmuştu ve gölgelerin içine çekildi. Fırsattan yararlanan hobbitler çabucak koştular ve çıkışın dev bir örümceğin olması muhtemel sıkı bir ağ ile kapatılmış olduğunu gördüler. Frodo kılıcıyla ağı parçaladı ve birkaç adım ötedeki geçide doğru koşmaya başladı. Sam arkasından geliyordu ve tabi ki tünelde gördükleri yaratık da: Shelob’du o; dev bir dişi örümcek. Asırlardır orada yaşayan, tünelden geçenlerle beslenen ve Sauron’un da varlığından haberdar olduğu bir Gözcü. Gollum onunla pazarlık yapmış ve kendisine yiyecek getireceğine söz vermişti. Hobbitlerden arta kalanlar arasında, Shelob’un umursamadığı “kıymetlisi”ni bulmayı umuyordu. Frodo ve Sam geçidin yukarısına doğru koşarken, Shelob da yan yolların birinden çıktı ve Frodo’nun peşinden koşmaya başladı. Sam tam beyine yardım edecekken Gollum tarafından engellendi. Oracıkta Gollum’la boğuşmaya başlayan Sam, tam ona son darbeyi vuracakken, Gollum tünelin içine kaçtı. O da zaman yitirmeden Frodo’nun arkasından seğirtti.

10 Efendi Samwise’ın Seçimi

Sam patikaya geri döndüğünde Shelob’u Frodo’nun vücudunun üstünde buldu. Kızgınlıktan deliye dönmüştü ve hiddetle dev örümceğe saldırdı. Sting’i de eline aldı ve Shelob’un bir gözüne sapladı. Sonra karnının altına girdi ve Shelob kendini bütün ağırlığıyla Sam’in üzerine bırakırken, Sam’in dik tuttuğu kılıç, Shelob’da derin bir yara açtı. Bu acıya dayanamayan dev örümcek deliğine kaçtı. Sam hemen Frodo’nun yanına koştu. Shelob onu zehirli iğnesiyle sokmuştu. Hiçbir yaşam belirtisi görünmüyordu. Umutsuzluk içinde kıvranan Sam ne yapacağını düşünmeye başladı. Sonunda “mesele”yi kendi başına halletmeye karar verdi. Frodo’nun kılıcını, Galadriel’in Işığı’nı ve Yüzük’ü aldı. Birkaç adım atmıştı ki, Orkların ayak seslerini duydu. Korkuya kapılarak Yüzük’ü taktı. Orklar Frodo’yu bulduktan sonra da onları takip etmeye başladı. İki ayrı gruptan olduklarını farkettiği Orklar’ın konuşmalarını anlayabiliyordu. Büyük ihtimalle bu Yüzük’ün bir marifetiydi. Gruplardan biri tepedeki gözetleme kulesinden, diğeri Minas Morgul’dan geliyordu. Orklar, Frodo’yu aldılar ve onu tünele taşıdılar. Sam de arkalarından yetişerek, takip etmeye başladı. Biraz önünde yürüyen iki grubun komutanlarının konuşmalarını dinliyordu. Sözlerinden Frodo’nun aslında hâlâ yaşıyor olabileceğini anladı. Ayrıca Minas Morgul’lu komutan tutsağın yalnız olmadığını da tahmin ediyor ve etrafta dolaştığını sandığı savaşçı konusunda tetikte olmalarını öneriyordu. Konuşarak ilerleyen ve Frodo’yu kulenin tepesinde esir tutmayı planlayan Orklar, iki kanatlı geniş bir kapıdan girdiler ve Sam daha geçemeden kapıyı sürgülediler.

Aslı “Silverberry”