Orta Dünya'nın Yorulmaz Elleri : Cüceler
Tarih: Mart 21, 2013 - 08:20:03
Konu: YAZILAR / Ortadünya Yazıları


Cücelerin yeniden gündeme geldiği şu günlerde, eski bir yazıyı yeniden paylaşmak istedim. Sevgili Hocamız Gimli'nin kaleminden.

Daha İlkdoğanlar Ortadünya’nın güzellikleri ve zorlukları üzerinde yürümeye başlamadan yüzyıllarca önce Valar demircisi Aulé kendi istediği bir canlı biçimini yaratmakla meşguldü. İlkdoğanlardan daha kaba ama Aulé’nin amaçları doğrultusunda inatçı, güçlüklerden yılmayan, taşlara ve değerli madenlere uğrunda ölecek kadar değer veren tıknaz, savaşçı, upuzun sakallı aksi bir ırk: Ortadünya’nın yorulmaz elleri Cüceler. Ama demirci Aulé’nin bilmediği bir gerçek vardı, o da yaşam verme hünerinin sadece Ilúvatarda olduğu. Ilúvatar Cüceler’de kendi çocuklarında olmayan bir katılık ve hırs görmesine rağmen onları da kendi planları doğrultusunda yaşamaları için Ortadünya’ya yollamayı kabul etti. Ama uyanış anının zamanına kendi karar vererek. Böylece Cüceler kendi biçimlerinde geçirecekleri ve yüzyıllar boyunca sürecek uykularına yattılar. Uykuya yatan Cücelerin sayısının yedi tane olduğuna inanılır. Ve onlara Cücelerin Yedi Babası denir.


Sayısız yıllar sonra Ortadünya topraklarında uyanacak ve Elf’lerin ardından dünyayı tanıyacak olan bu Yedi Cüce Babası’nın boyları kendilerinden sonra gelenler gibi yaklaşık 120-150 cm idi ve ömürleri ise 250 yılı bulmaktaydı. Aulé’nin bu ilk Cücelere verdiği hediyelerin en başında kendilerine ait olan bir dil gelmekteydi. Sırrı kendilerinden başka çok az kişi tarafından bilinen efsane Cüce Lisanı Khuzdul. Bu lisan bilinen bütün Ortadünya dillerinden bağımsızdı ve kendine özgü bir yapısı vardı. Cüceler de, yapılarına uygun olarak, bu dili kıskançlıkla korudular ve başka halklar tarafından kullanılmasını engellediler. Bilinen çok az örneğin başında yüzük Kardeşliği üyesi Gloin oğlu Gimli’nin kullandığı Cüce savaş çığlığı gelir. “Baruk Khazad! Khazad ai menu!” Bir de ünlü Cüce sarayı “Khazad-dum” un (sonradan Moria olarak da bilindi) ismi. Bu lisanı Ortadünya’da kullanabilen çok az İnsan ve Elf vardı, ki onlar da tam anlamıyla konuşamazlardı. Nedeni tam olarak bilinmese de Cücelerin bir başka gizi de isimlerinde gizliydi. Hiçbir Cüce gerçek ismini kendi ırkından olmayan birine söylemezdi. Bu isim onlarla beraber mezarlarına gider ve ne için saklandığı tam olarak anlaşılamayan bir sır olarak kalırdı. Bazı yerlerde bu saklama töresinin ilerde de anlatılacağı gibi ölümden sonraki yaşama dair olan cüce inanışına dayandığı söylenir. Bu yüzden kitaplar ve şarkılarda geçen bütün Cüce isimlerinin ortak lisan ya da başka bir lehçede söylenmiş olması şaşırtıcı değildir. Aulé tarafından verilen bir başka hediye ise Cüce’lerin taş ve değerli madenlere karşı olan bitmez, tükenmez sevgileri idi. Gerçekten de cüceler metaller ve taş işçiliği konusunda bilinen bütün halklardan daha yetenekli ve becerikliydiler. Demir, çelik, altın ve son olarak da Mithril işçiliğini inanılmayacak bir çabukluk ve mükemmellikte öğrendiler. Gene Yüzük Kardeşliği’nin hikayesinde anlatılan Frodo’nun zırhı (Bilbo tarafından hediye edilmişti ve kökleri “Yalnız Dağ”ın altında bilinmeyen yıllara dayanırdı), fark edilmeyecek kadar hafif ama normal bir insanı öldürecek şiddetteki bir darbeyi savuşturabilecek kadar dayanıklıydı. Bu zırh Mithril işçiliğinin 3. çağda görülen en iyi örneklerinden biriydi.

Zamanın gelmesiyle Ölümsüz Durin’in önderliğinde uyanan Cücelerin Yedi Babası’nın Ortadünya’da yedi ayrı yöne dağılıp, yedi ayrı saray inşa ettiği inanışına rağmen kitaplarda anlatılan sadece üç tane saray vardır: Belegost (Gabilgathol ), Nogrod ( Turnunzahar) ve Khazad-dum (Moria). Cücelerin uyanması sadece kendilerini değil aynı zamanda o ana kadar Ortadünya’da kendilerinden başka halkların varlığından habersiz olan Elf’leri de etkiledi. İlk defa Belegost ve Nogrod Cücelerini tanıyan Elf’ler onları Naugrim (Ehiller) ve aynı zamanda Gonnhirrim (taş ustaları) diye çağırmaya başladılar. Ve ilişkileri bu dönemde gelişti. İlerleyen dönemlerde Demirci Telchar öncülüğünde sanatlarının zirvesine varan Cüceler Elf’lerle yakın ilişkiler geliştirdiler. Menegroth (Bin Mağara) sarayının yapılışı bu dönemlere rastlar.

Birinci çağ Cüceler için git-gel’lerle geçen bir çağdır. Genelde aydınlığın yanında yer almalarına rağmen, İlkdoğanların kanını döktükleri de görülmüştür. Ve bu çağda ülkelerinin yıkılmasını takiben Nogrod ve Belegost halkı da Sisli Dağlar yolculuğuna başlamışlar ve bu yolculukları Khazad-dum’da sona ermiştir.

Bu çağdan sonra Cücelerin tarihleri bir anlamda da Khazad-dum’un tarihi olmuştur. Batı kapısı yakınlarında bir diğer halk olan Elf’lerle ilişki geliştiren Cüce’ler sanatlarının yardımıyla tekrar güç ve zenginliğe kavuştular. Bu dönemlerde yapılan Güç Yüzüklerinden haberdar olan ve yapılışına dolaylı da olsa katılan Cüce’lere bu yüzüklerden yedi tanesi Sauron tarafından verildi. Ancak beklenen etkiyi göstermedi, çünkü Sauron’un amacı bu Yüzüklerle halkların aklını çelmek, güç ve uzun yaşam isteklerini kışkırtarak onları karanlığın köleleri yapmak idi. İnsanların dokuz Kral’ının aksine, (bu Krallar ilerleyen günler boyunca yüzüklerinin çekimlerine kapılarak karanlığın köleleri haline gelmiş ve Yüzüktayfları olarak adlandırılmışlardır) Cüceler Yüzüklere karşı böyle bir reaksiyon göstermediler. Bilinen en son Cüce Yüzüğü ise Thrain tarafından taşınırken Dol Guldur’da işkencelerle elinden alındı ve sahibi öldürüldü. Zarar görmeden kalan üç veya dört tane Yüzük olduğu inanışı bu dönemden sonra hakim oldu, zaten üçüncü çağın sonunda yapılan büyük savaşta Sauron’un Cücelere yediden daha az sayıda Yüzük vaad etmesi de bunun bir göstergesi olarak ele alındı, ki kalanlar da zaten ‘Bir’in düşmesiyle işlevlerini sonsuza kadar yitirdiler. İkinci çağda genelde sayıları azalan Cüceler başka halklardan nispeten yalıtılmış bir halde Moria’da yaşadılar ve orayı bilinen Cüce eserlerinden en mükemmeli haline getirdiler.

Üçüncü çağla birlikte büyük uğursuzluk Moria’da ortaya çıktı. Büyük hırslarına yenilen ve Moria’nın çok derinliklerini kazan Cüceler burada Morgoth’un lanetli varlığı Balrogu uyandırdılar. Kral Durin IV ve oğlu Nain öldü. Bu zamandan sonra Cüceler, sonsuza kadar kovuldukları, eşsiz Khazad-dum’u sadece şarkılarda ve efsanelerde andılar. Bu olaylardan sonra Cücelerin macerası belli bir yurtları olmadan bir süre devam etti. Daha sonra Yalnız Dağ’a yerleşen ve şaşaalı günlerine kavuşan bu küçük halkın hikayesi Kırmızı Kitapta daha geniş olarak anlatılır, fakat burada bahsedilmeyecektir. Saygıyla anılması gereken tek şey, Thorin Meşekalkanı’nın Beş Ordular savaşında gösterdiği yiğitlik ve efsanevi kılıcı Orkbiçen’ (Orcrist) dir.

İnsanlardan daha uzun ömürlü olan Cüceler de her yaşayan varlık gibi bir gün ölümle tanışırlardı. Ortalama 250 yıl kadar olan yaşamları sonrasında ne olduğu ise yaşayanlardan gizlenmişti. Elfler cücelerin yaratıldıkları taşa dönüşeceğine inanırken, cüceler ise Mahal’ (Aule)ın yanında kalacaklarına ve son savaş ve büyük yıkımdan sonra yaratıcıları ile birlikte dünyayı tekrar eski haline getirmek için çalışacaklarına inanırlardı. İsimlerini diğer canlılardan saklamalarının ardında ise o gün geldiğinde Mahal’ın onları teker teker adları ile çağıracak olması olabilir.

Ortadünya’dan kalan bir sürü güzel efsanenin içinde böylece yer aldılar Aule’nin çocukları. Yaradılışlarından itibaren hep güzellikleri sevdiler ve içlerinden yalnızca biri diğerlerinden ayrılarak batıya gitti ve sonsuz ışığın ve müziğin günlerine katıldı. Elf dostu Gimli’nin hikayesi dışında birer birer yok oldular çağlar boyunca ama zanaatları hep yaşadı... birde her savaşta olanca güçleriyle haykırdıkları ünlü Cüce savaş çığlığı “Baruk Khazad, Khazad ai menu!!! “.....






Bu yazının bulunduğu yer: Yuzuklerin Efendisi / Turkiye LOTR / Turkey
http://www.yuzuklerinefendisi.com

Bu yazıyı bulabileceğiniz URL adresi:
http://www.yuzuklerinefendisi.com/article.php?sid=2137